UND’nin en popüler zamanlarında yönetiminde yer alan, RODER’in kuruluşunda, yönetiminde ve sonra da başkanı durumundayken UND’ye eklenmesinde aktör olan Necmi Çoban; sadece kendi yaşamına ilişkin değil, sektörün mensupları arasında fırtınalar kopartan, savrulmalara, ayrılıklara, mahkemelik olaylara yol açan ve bir bölümü canlılığını koruyan kavgalarla ilgili ayrıntılı bilgiler verdi.
Kanseri nasıl yendiğini, Düzce depreminde adeta radyoların tekerlemesi haline gelen ‘Çoban Kavşağı’nı, Liaz’ı, BKT RO-RO ve UND Deniz’i anlatırken, bazı isimleri ciddi şekilde eleştirdi... Masasının üzerinde abonesi olduğu Cumhuriyet Gazetesi ve duvarda asılı Atatürk’ün farklı kıyafetlerdeki beşli fotoğrafının önünde uzunca bir sohbet yaptık. Çok şey söyledi. ‘Yılmaz Türkoğlu 150 bin dolara beni sattı, ustalarımızla gittiğimiz IAA’da gizlice fotoğraflar çektik, RODER’in kaynağını kesen zamanın UN RO-RO yönetimidir, Shell kaynağımızı tüketti, UND tarafı hava içindeydi, sektörün 25 milyon Avro’su, RO-RO’dan gelen paralar çar çur oldu ve diğer söyledikleriyle Necmi Çobanoğlu...
Lokantadan Nakliyeye
Kendi sınıfında az kalmış bir nakliyecisiniz. Yatırım ve hizmet türüyle başka bir tarafa gittiler ya da çok kamyoncu kaldılar. Siz bugün taşımacılık ve diğer işlerde neredesiniz, yarın ne olacak?
70 yılında bisiklet alacak param yoktu. Küçük bir restoran işletmeciliğinden, Çoban Restoran’dan çalışarak, emekle bir takım noktalara geldik. Restoran işletmeciliği yaptığımız 1970-1978 arası benim atak dönemimdir. Tuborg, Pepsi bölge dağıtımı işleri, Inter Harvester araçlarının yedek parça bayiliği vardı. Kardeşim Naci Çobanoğlu da liseyi bitirmiş, 1970-1971 yılları arasında Münih’e okumaya göndermiştik. 1973’de kendisini ziyaret etmiştim. Vize almak, müsaade almak sıkıntılı işlerdi. O zaman nakliyeci değildim. Kardeşim Almanya’da uluslararası nakliyeciliğe girmeye karar vermişti. 1978 sonu uluslararası nakliye sektörüne girdik, 1982’de Çoban Tur’u kurduk.
Kaç ülkede yapılanmanız var? Araçlar, depolar hakkında biraz bilgi verir misiniz?
Almanya Nürnberg-Allersberg’de bir terminal var, teşvikli bir yatırımdır. Fransa’da Paris civarında yer, İtalya Trieste'de depomuz var. Romanya’da Çoban Tur SRL var, Macaristan’da eskiyiz, 30 yıllık olduk. Çekoslovakya’da acenteler kullanıyoruz.
Türkiye’de de yatırımlarımız var. Depoculuğa çok önem veriyoruz. Şirkette 450 personel vardı biraz düşürdük, 350 personel var. 155 çekici, 330 treylerimiz, 50 tane swapbody var. Swapbody’ler ile çalışıyoruz çünkü şoförsüz bir alet. 9-10 tane lowbed mevcut, ağır taşıma da yapıyoruz. Dilovası’nda bir birimimiz var. 25 dönüm arazi içerisinde depolama ve liman lojistiği yapan bir kuruluş. Yanıcı veya serbest depo hizmeti sunuyoruz. Yeni bir yatırımımız var orada; 12 bin metrekare kapalı alan, yeni bir 5 bin metrekare kapalı alan daha katılacak.
Bölgenin Taşımacılıktaki Önemi
Taşımacılıkta Bolu, Düzce, Yeniçağa hatırı sayılır bir bölgedir. Bölgeden İstanbul’a ilk gelenler kimlerdi?
Bizde Çoban Tur’dan önce Boltur vardı. İstanbul’a Boltur’dan önce gelen hiç kimse yoktu. Yaşar Çelik vardı, Yılmaz Becikoğlu vardı o geri çekildi. Kervan Tur gelmişti. Bu işe girdiğimizde, bölgede kamyonculuk yapılırdı, treyler sadece bizde vardı. O dönemde kamyonculuk Asya’ya çalışma imkanı getiriyordu. Hatta kamyonlarla Bulgaristan’a kadar çalışılıyordu. Vardı treyler ama Ereğli Demirçelik fabrikasından dışarı çıkmazlardı. Akşam eve dönmeyi hesap ederlerdi. Yöredeki insanı treylere alıştırma, bizle başlamıştır. Biz; sınır ötesine İran’a, Irak’a gitmeyi, şoför yetiştirmeyi öğrettik. Nitekim Bolu, Kaynaşlı, Yeniçağa tamamen treyler bölgesi oldu. Çok çalışkandılar, nakliye şirketleri kurdular, iftihar edilecek bir konuma geldiler. Para kazandılar, iyi arabalar satın aldılar, böylece başarı grafiklerini yükselttiler. Adapazarı’nda, İzmit’te böyle nakliye şirketleri yoktur. O bölge bu işe sahip çıktı. Bugün güçlü kuruluşlar var.
Kağıthane’den Kayışdağı’na
Kâğıthane’deki tesislerinizin ve şimdi bulunduğunuz Kayışdağı tesislerinizin açılışında vardım. Boludağı’ndan çıktınız Düzce, Beşiktaş, Kağıthane, Kayışdağı... Bundan sonra neresi olur?
Sektörümüz gereği hep İstanbul’un çevresinde iş yaptık. Bu sayede gelişime de tanık olduk. Hastalığım döneminde Güneşli’de bir yer almak üzereydik, Memduh (Kilerci) ağabey bize orada yer buldu ama öyle bir rahatsızlık geçirdik ki olmadı. Kağıthane çok bakir bir yerdi, oraya geçtik ama çok sıkıntı çektik. Sonra mecburen Kayışdağı’na geldik. Çok bakirdi, yol iz yoktu. Gerçekten iyi bir yere geldiğimize inanıyorum. Burası da gelişti ya, yakında bizi buradan da kovarlar. Bu dağın eteğinde galiba pek tutmazlar bizi. Çoban Tur bundan sonra ancak daha tenha bir bölge olan Gebze’ye gidebilir. Başka bir yer kalmadı.
Satışa Karşı
UN RO-RO satışına kaygıyla baktınız ama sonra ‘iyi ki satmışız’ dediniz mi?
Bugünkü ekonomik konjonktüre bakınca, iyi ki satmışız. Ama o günkü koşullarda çok iyi yürüyen, huzur içinde devam eden bir kuruluştu. Ortaklarımız -ne hikmetse tatminsizlik- içindeydiler. Yılda 70 milyon Avro’yu hiç sıkıntı çekmeden kenara koyan, kar dağıtan bir kuruluştu, 5-10 yıl daha devam ettirebilirdi. Önce Ulusoy ailesi bazı teşvik ve etkinliklerle bu kararı aldı, sonra da karardan dönüşü sağlayamadı.
Benim çekicim sınırlı düzeyde, römorkum yüksekti. Kuyrukçuluk (Römork taşımacılığı) yapıyorduk. Geminin satışından sonra sıkıntı olmadı. Ekol’ün devreye girişiyle iki tarafa da araba veriyoruz. Menfaat neredeyse oraya odaklanıyoruz.
Dernekler Birleşiyor
RODER Başkanı oldunuz, UND ile birleşme oldu. Buna ‘birleşme’ mi yoksa ‘RODER, UND’ye ricat etti’ mi demek lazım? Bu kararınızı sorguladınız mı?
Sorguladım tabi, sorguluyorum da halen. Biz RODER’de huzursuzluk yaşamış değiliz, RODER’i o noktaya hazırlayanların suçu, bizim suçumuz değil. RODER’in bütün kaynağını kesen, zamanın UN RO-RO yönetimidir. RODER’in çok güzel bir kaynağı vardı, bir anda açığa düşürüldü. Muayene istasyonunun satışı, heder oluşu... Bazı kararlar veriliyor ve siz müdahil olamıyorsunuz. Verildiği zaman da kaynak yok olup gidiyor, bize hep batıklar kalıyor. Bolu Dağı’ndaki akaryakıt istasyonu, her ay 10 bin TL eksi bakiye gören batık bir yerdi. Hatta bu kaynağı kesince Shell’i mahkemeye vermeye kalktım. 150 bin dolar alma hakkımız vardı. Saffet Ulusoy, Erol Soylu ile haber gönderdi; ‘dava etme’ diye, biz de geri çekildik. Para alma imkanlarının önüne geçiyorlar. Shell’in kaynakları başkasına gidiyorsa, bize gelmiyorsa, ben bu kuruluşu nasıl ayakta tutacağım? Tutamazsınız! UN RO-RO sahip çıkmıyor, bir kaşık suda boğacak bizi... Dağıtım hadisesinde diyoruz ki; ‘İstanbul bölgesinden bir istasyon ver’ o, Bolu’yu yeğliyor. Orayı ayakta tut, bekçilerin parasını öde, yaşayamıyoruz... Başka bir petrol şirketine yanaşmaya kalkıyoruz önümüzü kesiyorlar. RO-RO da kaynağı kesince, bütün aktivitemiz kayboluyor.
RODER’in bir tek SGS ile olan işbirliğinde, 100 bin Avro’ya yakın bir eksi bakiyesi vardı. Onun dışında bir şeyi yoktu. Bu ayrılığı kanayan yara olarak görüp, nasıl tedavi ederiz diye baktık. Hatta birkaç sefer bozuk çaldım, basına da çıktı. Biz çikolatamızla gidiyoruz karşıdan bir şey görmüyoruz, Çetin’e (Nuhoğlu) de çatmıştım... Biz bir birleşmenin adımını atmak istiyoruz, çekmişler kendilerini kenara, bir hava içindeydiler. Nitekim bu ilişkiler pekişti, birlikteliği sağladık ve ben o birlikteliği sağlamaktan mutluyum. RODER-UND hikayesini kapattık. Yoksa ne olurdu? Çekişme ve birbirini yaralama... Bakanlığa yaradı bu hadise. Bunu açıkça belirtmek lazım. Sayın müsteşarımız ön plana çıktı. Her şeyin hükmü ondan geliyordu.
UND’de Üye Değilim
Eskiden adınız başkan adayları içinde geçerdi. Dernek çalışmaları ile ilgileniyor musunuz?
Birleşmeden sonra 2 yıllık bir idareciliğimiz oldu, değerli arkadaşımız Çetin Nuhoğlu, bu 2 yıl bitmeden aday oldu. Onun aday olmaması lazımdı çünkü sektör kendini temsil edecek bir başkanı veya yönetimi seçebilirdi. Benim orada (UND üyeliğinde) nakliye şirketlerim vardı; Simtrans ve Çoban Tur. Çoban Tur’un temsilcisi aynı zamanda yeğenim olan Cumhur Erzurumluoğlu, Simtrans’ınki de bendim. Simtrans’ın yetki belgesini düşürdüğüm için UND’den üyelik kaydımı sildiler. Toplantıda, Necmi Çobanoğlu’nun üyeliğini kalıcı görmemişler, ‘silebiliriz’ demişler, silmişler. O kadar değerimiz varmış ki silmişler!
Batan RO-RO Şirketleri
Yeni RO-RO projelerine kalkıştınız ve sonuç alınamadı. ‘UN RO-RO’dan gelen paralar da buralarda çar-çur oldu, bu projelerde battı’ diyebilir miyiz?
Tabi diyebiliriz. Ruhi (Engin Özmen) başkan ile birlikte adım attığımız RO-RO hadisesi vardı, meydana getiremedik. 9 arkadaşımız birlikte çalışıp, hattı açamadık. Açamayışımız, 6 ay sonra Ahmet Musul’a yaradı. Aynı gemileri Yunanlı armatör aldı, Ahmet Musul’a kiraya verdi. UND deniz operasyonunda çalışan gemiler, o gemiler.
Bir BKT RO-RO hadisesi bir de UND deniz hadisesi var. UND Deniz’in batış hikayesi de bambaşkadır. Bu iki kuruluşta paraları çar-çur ettik.
BKT RO-RO’nun kuruluşuna girerken ismimiz de sakıncalıydı. UN RO-RO satışından dolayı 2,5 yıllık yasaklılık vardı. İsim sakıncası içinde girdik, bu hataydı. Kime teslim olduk? Taner Gürkan’a teslim olduk. Taner (Gürkan) bu işin kompetanıydı ama o kendini kurtarmak için mücadele etmiş. O topluluğa müthiş bir kazık attı.
Siz Taner (Gürkan) bey ile UND yönetimdeyken UN ve Ege RO-RO’dan da önce bir RO-RO işi yapmıştınız. O iş de baştan battı...
Batmadı batmadı. Her arkadaşımız 2-3 biner lira vererek bu çalışmayı yapmıştık. Saffet Ulusoy teşvik şartlarını beğenmemişti. Görüş alışverişi içerisinde para batırmış olabiliriz. Ama BKT iyi bir kuruluştu. Paramız da var ama satın alımda Taner Gürkan çok büyük hata işledi, çünkü tek yetkili oydu. Satın alımındaki hata affedilecek gibi değil. 20 küsur yaşındaki gemiyi yüksek bir bedelle satın aldı.
UN RO-RO deneyimini yaşamış, UND’de, UN RO-RO’da yöneticilik yapmış, RODER’de başkanlık yapmış biri olarak böyle bir satın almada bir kişiye sorumluluğu vermek, sizi de hatalı kılmıyor mu?
Ben de onu söylemek istiyorum; tabi hatalı kılıyor. Ben ‘bu hatayı yaptık’ diyorum ama sadece ben yapmış değilim ki, bütün arkadaşlar yaptı. Kendi gemisini satmak için çok uğraştı. Ona mani olurken öbür taraftan kaptık... Satın alınan gemiyi Hamburg’a gidip gördük. İki kardeş gemi... Gördüğümüz gemiyi ikinci satışa bıraktık, birinci satışa görmediğimiz gemiyi sattılar mesela onlar. Bu şimdi bir ticari hatadır. Biz işin içerisinde olamadık, olsaydık zaten bu gafı yapmazdık.
Gemi alındı ama gelemedi Türkiye’ye, Napoli’de kaldı. Mecburen işin içerisine düşmek zorunda kaldık. Başarılı olabilmek için gemimiz de varken, yaptık getirdik... Nasibimiz de böyleymiş, para batırdık. 20 milyon 500 bin dolara satın aldığımız gemiyi hurdaya verdik! Arkadaşlarımız açısından, benim açımdan hayatımızın en sıkıntılı dönemdir bu.
UND Deniz Fransa hattı devreye girdi ve 3 gemiyi çalıştırırken ‘5 milyon Avro zarardayız’ diyor. Toplantı yapıyoruz, diyoruz ki; ‘zararınızın yüzde 50’sini karşılıyoruz, ortak olalım’, yanaşmadılar. Biz batıyoruz, onlar da arkamızdan batıyor. UND Deniz’in batış rakamı 10 buçuk milyon Avro ki bu bildiğimiz... Bu şekilde bir hayat yaşadık.
Bu sektörün 25 milyon Avro parası gitti. Kim kazandı buradan? Nakliye şirketleri kazandı. Ucuz ücretlerle sefer yapmış oldular. Bizim gemi 20 milyon 500’e alındı, 5 milyon 250 bin dolara hurdaya satıldı. Çünkü Finansbank’dan gemiyi yaparken kredi almıştık, onu kapatmak için satmak zorundaydık. Arkadaşlar müflis olmuş, gemiler Tekirdağ’da bekledi, sahip çıkan olmadı.
İtalya’da Dava
Bu iş böylece kapandı mı?
Yok. BKT RO-RO için gemi alışverişinde bizi organize eden İtalyan devlet kuruluşu RINA SPA’yı, evrak sahtekarlığı yüzünden dava ettim. Bu davayı şu anda sadece BKT ortakları için takip ediyorum. Hiç birinden de katkı payı almadım, tamamen cebimden harcama yapıyorum. Çünkü bu kuruluşun, gemi alımlarında verdiği evrakların hepsi sahte çıktı. Bu sahtekarlığını kanıtlamak için 3 yıl önce Cenova’da Yüksek Mahkeme’ye dava açtık. Davanın miktarı 42 milyon Avro. Parayı alacaksın diye bir şey yok ama biz, teknik bir hata ile bir iş hayatını kaybediyoruz. Hatta dün (20 Kasım) Cenova Yüksek Mahkemesi’nde bütün evraklar ile son çarpışmaları yaptık, akşam geldim. Bugünden itibaren de bilirkişiye tevdi etmek, karar vermek zorunda hakime hanım!..
Benim gibi büyük ortak Sağlık Transport var, bunun gibi eşdeğer ortaklar var, hiçbirisinden katkı payı almadım. İstedim ama yanaşmadılar. Bu davanın bütçesi 300 bin Avro. Bunun karşılığını bulacağıma, bulamazsam da son görevimi yaptığıma inanıyorum. Arkadaşlarımızın hepsi mağdur oldular. Taner Gürkan’ın Güneşli’deki arazisine de haciz koyduk ama sahte hacizler var arazide, biz arkadayız. Satışa çıkartıyor, satışı iptal ediyoruz. Mücadele ediyorum ama belli yere kadar mücadele edeceksiniz. 2 milyon küsur Avro da orada alacağımız var.
Adriyatik’te yanan RO-RO’da da 11 treylerim gitti. Sonunda davayı kazandık ve şimdi temyizde. Kimse yine katkıda bulunmadı.
Artık insanların bir araya gelip, çok ortaklı bir iş yapma şansı kalmadı mı?
Çok zor, çok zor! İnsanların birbirine inancı kaybolmuş. UN RO-RO’nun kurulduğu o zamanın rüzgarı yok artık. Şu anda iki kuruluş var, üçüncü bir kuruluş çıkamaz, batar, birbirlerini batırırlar.
Siyasete yakınsınız. Kağıthane açılışınızda Sarıgül vardı, oğlunuzun adının Ulaş olması da tesadüf değil sanırım... Nedir bugün gördüğünüz resim?
1973-1977 Ecevit’in dönemini yaşayan, o dönemlerde Halk Parti’ye hizmet vermiş birisiyim. Yönetimde de bulundum.
Türkiye bu iktidarla üç dönem yaşadı. Sektörümüz açısından düşünürsek, bizi mahvettiler. Açıkça söyleyeyim; mahvı figan etti. Gümrük ve Tekel Bakanı Hayati Yazıcı, 4-5 sefer toplantısına katıldım. Dolmabahçe’de toplandık antrepolar açısından, bizim hayatımızı söndürdü AK Parti.
Ben inşaatçıydım, AK Parti gelince zor durumda kalabiliriz diye, ‘devam etmeyeyim’ dedim. Geri çekilmemem lazımmış. O yola devam etmemiz lazımdı çünkü AK Partinin politikası; çimento, çakıl, kum, inşaat. Bunun dışında hiçbir özveride bulunmuyor. O sektöre her türlü kolaylığı sağladı. İstanbul’da şu anda damperlerin özgürlüğünü hiç bir treyler yaşayamaz. Her yere giriyor ve her yerde özgür. Hiçbir polis ceza yazamaz
AK Parti’nin benimsediğim yerleri de var; bazı doğru yatırımlar yapıyor. Ama bu büyük hırs nereye götürür, işte onu göreceğiz. Şu anda önünde çok büyük yatırımlar var. Ama benim sosyal demokrat görüşüm hiç değişmez, değişmeyecek de.
Depremde Çoban Kavşağı ve Otelcilik Maceraları
Düzce depreminde radyo yayınları ‘Çoban Kavşağı’ der dururdu. Kavşağa isim vermek, ismin depremle anılması, orada yıkılan oteliniz... Bunları bir harmanlasanız ne dersiniz?
Düzce’de bulunduğumuz mevkide ilk yatırım yapan bizdik. O tarihte çok zahmetler çekerek 105 yataklı bir otel yapmıştık. O günkü belediye meclisinde başkanımız sağ olsun kavşağın ismini ‘Çoban Kavşağı’ olarak koydular. Depremin birincisinde zarar gördük, ikincisinde zaten karar almasaydık da yıkılırdı, biz yıktık. Otel kiradaydı, deprem gecesinde de 70-80 kişi varmış. İnsana zarar gelmedi ama kiracı ve biz mağdur olduk. Yıkımdan ötürü sigortadan bir gelir elde ettik. Sigorta gelirini de yatırıma dönüştürmemiz lazımdı, Muğla Akyaka’da yerimiz vardı, bir butik otel meydana getirdik. Özelleştirmeden, maliyenin sosyal tesislerini almıştık. Belediye başkanı ile görüşerek, deprem mağdurluğumuzun da dikkate alınmasıyla o yatırımı gerçekleştirdik. Halen oğlum (Ulaş Çobanoğlu) tarafından işletilen Otel Baga; 27 odalı, denize sıfır bir otel.
Otomotivde İşler Ters Gidiyor
Bir dönem Çekoslovak ağır ticari araç markası Liaz’ın Türkiye distribütörü oldunuz. O iş neden bitti? Zaman mı erkendi, marka mı yanlıştı, siz mi hazır değildiniz? Size ve Liaz’a ne oldu?
Ülke ikiye bölündü. Çek Cumhuriyeti, Slovakya ile ayrılık yaşadı. Ayrılık sadece bize değil o ülkelere de zarar verdi. Liaz’ın konumu oldukça iyiydi ve gelişim kaydetmesi bekleniyordu fakat yeni şartlarda yaşaması mümkün değildi ve Skoda yani Volkswagen satın aldı. Bizde aynı zamanda Barum lastik temsilciliği de vardı, sonradan onu Continental aldı. Bölünme sırasında çelik telli iyi lastik üreten fabrika Slovak bölgesinde, kord bezi üreten fabrika Çek tarafında kaldı. Burada da araba sıkıntısı vardı, onların elindeki çekici, kamyon her türlü arabayı getirip satışa sunduk. Onları kamyon römork yaparak organize olmaya çalıştık. Arabaların standarda uygunluğu yoktu, ne mevcutsa oydu. 1992 sonu girdik, 1994’te 5 Nisan kararlarını yaşadık. Türkiye için kara bir gündü. Hanım başbakanımız (Tansu Çiller) katladı gitti. Biz tabi çılgın şekilde kaldık, sattığımız arabalar dövizle senetli. Herkes arabayı geri vermek istiyor. Elimizde 300-400 tane araba vardı. Arabalar 3-4 ay bekledi hiç sesim çıkmadı. Düzce’de fabrika kurduk römork fabrikası kurduk, 130 işçi çalışıyordu ve iş garantili satışa çıktık piyasaya. Esbank’a 6-7 milyon dolar borç vardı. Açıkçası bize Esbank sahip çıktı. Gümrükte takılı arabalarım vardı, bunların hepsini Esbank kurtardı. Ben de 1994-1998 arasında Esbank’a olan 7 milyon dolar borcumu namusumla çalışarak ödedim ama Esbank’ı kaybettik. Banka, kredilerinin geri dönmeyişinden battı.
Su Sektöründe Büyük Sıkıntı
Su sektörüne de girdiniz. Bu macera nasıl bitti?
Su sektöründe çok darbe yedik. Önce Akçakoca’nın Kurukavak Köyü’nde ormanla özel idarenin yerini kiralamıştık. Orman bizi mahkemeye verdi, fabrikayı bulunduğu yerden Düzce Kabalak’a taşıdık. Fabrikayı kapattığımız için Mal Müdürlüğü’nü dava ettik ve kazandık ama tazminatın bir kısmını alamadık. 10 km’den gelen çok değerli bir suyumuz vardı. ‘Kabalak Su’ markasını hayata geçirdik. Bundan önceki markamız ‘Yaşam Su’ idi ama onu da Pınar dava etti. Pınar ile mücadele edecek durumumuz yoktu ve isim değişikliği yaptık. Kabalak Su şu anda devam ediyor ama köy susuz kalınca suya el koymaya kalktı. Valilik, Düzce Belediyesi vs iyice karıştı. Şeriatın kestiği parmak acımaz, fabrika dursun... Şu anda Kabalak Su satılmıyor. Su sondaj yapma hakkımız, yeni bir su bulma hakkımız var. Bununla ilgili müracaatları yaptık onun çalışmasını yapıyoruz. Müşterilerimize de başka bir su markası sunduk ona devam ediyorlar.
Keresteciliğe Devam
Hangi iş yapıyorsak standardının üstünde yatırım yaptık. Bunun dışına çıkan yatırımlarda zarar ettik. Kardeşim Naci (Çobanoğlu), taşımacılığın geleceğine yatırımlar yapalım derken diğer kardeşim Cemil, Ukrayna’da kereste üzerine bir girişiminde bulundu. Onu geliştirmek için bu sefer Romanya’da kontraplak üzerine, İtalyan teknolojisiyle donatılmış bir fabrikayı satın aldık. Orada da teknik hatalar yapıldı, paralar kaybettik. Para kaybettikten sonra akıl yerine geliyor. Şimdi bir düzen kurduk, Ukrayna ve Romanya’daki kereste ve kontraplak fabrikası en iyi şekilde devam ediyor.
Özgeçmişinizi kısaca anlatır mısınız?
Düzce’nin Bakacak (Kulubeyanı) Köyü’nde 30 Ağustos 1946 yılında doğdum. İlkokulu Darıyeri Hasanbey Köyü’nde, Ortaokulu Düzce’de okudum. O tarihlerde Boludağı’nda köyde oturuyorduk, daha sonra Düzce’ye yerleştik. Ortaokulu terk ettim, çalışma hayatına girdim. O dönem içerisinde kendi arabam da oldu, şoförlük de yaptım. 1965-1967 yıllarında askerliğimi yaptım. Daha sonra amcamın oğlu, ağabeyim rahmetli Mustafa Çoban ile beraber restoran işletmeciliğine girdim ama başarılı olamadık. 1971’de Düzce’de 24 saat açık olan otobüs mola terminali Çoban Restoran olarak çalışmaya başladık ve orada çok başarılı oldum. Daha sonra bayilik teşkilatlarım oluştu. Babam, amcam ve abimle ortaklı, Çoban Ticaret Kolektif şirketi mevcuttu, akaryakıt işletmesi vardı. Daha sonra abimin akaryakıt işletmesi hakkını kolektif şirketi olarak satın aldık. Aile içerisinde bölünmüşlüğü kabul etmediğim için şirketleri Necmi, Naci, Cemil 3 kardeş üzerine kurduk. Aile bölünmesi yaratmayıp, ağabeylik görevini yapmaya çalıştım. 3 erkek kardeşiz, 6 tane de kız kardeşim var. 2 tane çocuğum, bir tane torunum var. 2’ncisi de yolda.
Kanserle Mücadelede Zafer
90’ların başında kanseri yendiniz. Yurtdışıdan dönüşünüzde UND ekibi tarafından size duygusal bir karşılama yapıldı. O sırada sizin duygularınız nasıldı?
Türkiye’ye gelişimdeki karşılama beni çok hislendirdi. Gözlerim yaşlıydı. Ailem de vardı ama arkadaşlarımızın karşılaması büyük bir olaydı benim için. Bana bağışlanmış olan ikinci baharım, güzel bir sürprizle başladı.
Akciğer kanseri, 45 yaşımda başıma gelen kötü bir hadiseydi. 2 yılı kanserle mücadeleye verdik. İş hayatımı da böldü. Bugün o konu ile ilgili hiçbir şikayetim yok ama şeker hastasıyım. Yaşım 68 oldu, 70 yaşında aktif çalışmayı bırakacağım.
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.