Elektrik enerjisi ve bunun en verimli şekilde depolandığı lityum iyon piller nasıl olacak, lityum nereden çıkar, piller uçaklarda nasıl taşınır derken hidrojen gündemi değiştirmeye başladı. Fena da olmadı aslında. Bilim adamlarına göre hidrojen kilogram olarak en hafif, en verimli ve en iyi yakıt.
Hidrojen üretiminde bazı üstünlükleri bulunan Türkiye, bu sayede Avrupa’nın hidrojen enerjisi tedarikçisi olma şansına sahip. Yenilenebilir enerji kaynakları açısından Avrupa’da ilk sırada olması, hidrojen üretimi açısından Türkiye’ye önemli bir avantaj sağlıyor.
Enerjide işin esası depolamada yatıyor. Çevre dostu, sürdürülebilir, yenilenebilir enerjiye odaklanan fikir adamları depolamaya giderek daha çok kafa yoruyor. Çünkü verimli şekilde depolanamayan enerji, sürdürülebilir enerji değildir. Hidrojen, bu açıdan bakıldığında da öne geçiyor. Evrenin kütlesinin yüzde 75’ini oluşturması sayesinde en çok bulunan, en basit, renksiz, kokusuz, zehirsiz olan hidrojen elementi havadan 14,4 kat daha hafif. Böylesine erişilebilir olsa da hidrojen elde etmek için diğer enerji kaynaklarını kullanmak gerekiyor. Temiz enerji tercihinde öne çıkan hidrojenin nasıl elde edildiği de önemli. Sıfır karbon ayak izi için yenilenebilir enerji kaynakları kullanarak üretilmiş yeşil hidrojene sahip olmak gerekiyor.
Bir enerji taşıyıcısı olan hidrojeni elde ettikten sonra depolayıp istenilen yere götürüp kullanmak mümkün. Boru hatlarıyla da taşınabilen hidrojen, sıvı olarak çok küçük birimlere sığabiliyor.
Temel enerji kaynaklarını, doğrudan yakılarak enerji elde edilen fosil yakıtlar ile güneş, rüzgar, biyokütle, hidro ve jeotermal gibi yenilenebilir enerji kaynakları ve üçüncü olarak da nükleer yakıtlar oluşturuyor.
Doğada serbestçe dolaşan hidrojen ayrıştırma yoluyla elde ediliyor. Ayrıştırma için yarıya yakın oranda doğalgaz olmak üzere petrol, kömür ve yüzde 4-5 oranında elektroliz yöntemi kullanılıyor. Hidrojen üretmek için en karlı seçenek elektroliz yöntemi. Bu da elektroliz talebini artırmış olup, elektroliz üreticisi Almanya’nın kapasitesi neredeyse dolmuş bulunuyor. Öte yandan Almanya’nın yanı sıra Fransa ve İtalya gibi ülkeler, borsası oluşan hidrojen için hidrojen ticareti anlaşmaları yapıyor.
Enerjinin nereden ve nasıl elde edildiği kısmında fikir ayrılıkları olsa da depolama konusu sanki bir uzlaşı alanı yaratacak. Böylece sondan başa doğru enerji depolama, enerji eldesi ve enerji kaynağında uzlaşı yoluna gidilecek gibi duruyor.
Elektrik üretip üretim fazlasını depolamak pahalı bir yol. Bunun yerine fazla elektriği hidrojen üretiminde kullanmak mümkün. Aynı mantıkla; elektrik gerekmediğinde bile suyu tutarak haklı bir şekilde eleştiriye uğrayan HES’ler de hidrojen üreterek verimli olabileceği gibi günahlarından da bir miktar arınabilir. Rüzgar ve güneş çiftlikleri de hidrojen üretiminde daha verimli şekilde kullanılabilir. İçme suyu yerine atık su ve deniz suyundaki hidrojeni ayırmak mümkün olup su arıtma sistemleri de hidrojen üretimine entegre edilebiliyor.
İlgi ve yatırım sıçraması yaşanan güneş, rüzgar, biyokütle gibi alanlardaki artışın hidrojende de olmasını beklemek yerine teşvik etmek gerekiyor.
Seçenek çok ancak Türkiye yeşil olmayan, gri kahverengi hidrojen üretiyor. Çin, Hindistan, Kanada gibi ülkeler ise fosil kaynakları kullanırken ortaya çıkan karbonu tutup hidrojen üretiminde kullanarak mavi enerji üretiyor. Bu ülkeler yeşile geçmek için 2035 yılını işaret ediyorlar. Türkiye de bu tarihe kadar yapacağı ataklarla hiç değilse mavi enerji üretebilir ve hidrojende önemli bir tedarikçi olabilir.
İlker ALTUN
[email protected]
Kargohaber Dergisi (Sayı:294)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.