Bir yandan küresel ısınmadan, buzulların erimesinden, öte yandan bununla mücadele kapsamında ağırlaşan standartlardan bahsediyoruz. Görünen o ki; küresel ısınma denizyollarında bir değişime neden olacak. Erimenin yoğunlaştığı Kuzey Buz Denizi’nden bir süredir gemi geçişleri, yeni rotalar, yeni hatlar deneniyor.
Kuzey Buz Denizi üzerinden ilk kez 2014 yılında bir deneme seferi yapılmıştı. Önceki yıl dünyanın en büyük hat işletmecilerinden olan Maersk de oradaki gelişimi görmek, zorlukları test etmek ve değerlendirmek üzere bir deneme seferi yaptı. Devamı gelmediğine göre şu durumda verimli değil gibi duruyor. İşletmeler için talihsizlik olsa da insanlık adına ne büyük bir talih ki; buzkıranlarla devam etmek gerekiyor. Çünkü seyir halindeyken yüzer-gezer buzullar risk oluşturuyor.
Ne yazık ki mevcut koşullarda 2050 gibi bu buzulların tamamen eriyeceği öngörülüyor. O zaman Japonya’dan, Kore’den çıkan bir geminin şu andaki gibi Süveyş üzerinden Avrupa’ya gitmesi yerine Kuzey Buz Denizi üzerinden gitmesi arasında çok ciddi maliyet farkı olduğu görülecek. Beklenti, bu farkın yaklaşık yüzde 40 düzeyinde olacağı yönünde. Süre olarak da Güney Kore’den çıkan bir yük Avrupa’ya bugün 30-32 günde ulaşıyorsa, Kuzey Buz Denizi rotasıyla 23-24 günde gidebilecek. Yani bu yol, bir haftalık belki daha uzun bir zaman tasarrufu sağlıyor. O zaman Kuzey Buz Denizi rotası çok daha anlamlı görülecek. Fakat şu anki duyarlılık, dünyanın korunması yönünde. Buna bağlı olarak da armatörler, büyük konteyner hatları ne olursa olsun bu opsiyonu kullanmayacaklarını açıklamaya başladılar. Bugün için sektörde de bu açıklamalara güvenmek isteyenlerin sayısı azımsanmayacak kadar çok. Umarız hat işletmecileri bu sözlerine sadık kalırlar ve gerçekten bir yandan dünyayı korumak için karbondioksit salınımını azaltalım derken, bir yandan da daha hızlı gidip daha çok para kazanacağız diye o bölgedeki doğayı, hayvanları yok etmezler. Umut kırıcı olan şey ise işlerin işleyişini biliyoruz; para maalesef insanın en zayıf yönü. Yüzde 40’lık bir tasarrufu bilip de zamanla bunu kullanmayacaklarını düşünmek pek inandırıcı değil.
Aslında Kuzey Buz Denizi hiçbir ülkenin değil, tamamen doğaya ait. Küresel ısınma nedeniyle buzulların erimesi, deniz ticareti için açılmış bir yol olabilir. Bu noktada en çok iştahı kabaran ülke de Rusya. Çünkü Rusya buradan açacağı yolla kendine, Polonya’yı pas geçecek bir Avrupa bağlantısı kurabilir. Buradaki gelişmeleri yalnızca ekonomik değil, eğer öyle olsa belki bir mücadele şansı olabilir fakat Rusya’nın Avrupa’ya, Almanya’ya geçişini petrol ve doğalgaz borularıyla birlikte düşünmek gerekiyor. Rusya’nın bu noktada girişimleri bulunuyor. Siyasi gelişmeler belki de bu seçeneğe ilgiyi artıracaktır. Bu hattın oluşumuna çevre açısından karşı durulması gerektiğine inansak da maalesef endüstrilerin yarattığı yıkımın başka sonuçları olacağını şimdiden görmek ve buna uygun politikalar geliştirmek durumundayız.
Dünya ticaret rotalarındaki değişmelerin sadece ticari değil, ülkelerin dünya pazarındaki değerini artıran ya da düşüren etkileri olduğunu görüyoruz. Türkiye olarak yolların dışında sapa bir yerde kalmanın kayıpları bir yana, gidip oraları fethedecek kimse de yok elbette ancak bu rotalara bağlantıların nasıl kurulacağına bakmak lazım. Önceliği çevrenin korunmasına, dünyanın ve insanlığın selameti için buzulların erimemesine vermek, tüm çalışmaları ve enerjiyi bu yöne akıtmak gerekiyor. Belki de sadece buna motive olmak için bile bir yandan da ‘ya buzullar erir de gemiler buralardan geçmeye başlarsa sonumuz ne olur’ diye derin derin bakmak lazım. Belki o zaman buzulların erimesine çare olunamasa da eridikten sonrasına hazırlık yapılır...
İlker ALTUN
[email protected]
Kargohaber Dergisi (Sayı:274)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.