Görüldü ki; mesafeler uzadıkça tedarik zincirindeki kopmalar, yol üzerindeki engellere bağlı olarak artıyor. AB ülkeleri bugün sadece tedarik kaygısı değil, ülke ekonomilerindeki düşük büyüme rakamları hatta küçülme eğilimleri, -kontrol altına almış olsalar da- alışkın olmadıkları bir enflasyon oranı, işsizlik sorunu, yaşlanan nüfus ve çalışabilecek insan sayısı açığını bir arada yaşıyor. Ticaret savaşlarıyla gelinen noktada Rusya ve Çin’in Avrupa pazarlarındaki işi giderek zorlaşıyor. Bu koşullar altında, dış ticaret ve lojistik açısından en büyük pazarımız durumundaki AB ülkelerinin ilgisini beklerken yatırımcılarımızın dışarıya gittiğini görmekteyiz.
Büyük yatırımlar yapılsa da lojistik, maalesef türev bir iş kolu olarak görülmekte olup, sanayi ve ticaret ile olan karşılıklı bağımlılığı da göz ardı edilmektedir. Oysa sanayi ve ticarette durgunluk ve üretim alanlarının yer değiştirdiği bir durumda; haklı olarak övündüğümüz lojistik alt yapı yatırımları, yaratılan lojistik olanaklar ve yetenekli şirketler, deneyimli personel kime ve neye hizmet verecek?
Geçtiğimiz yıllarda da çeşitli iş kollarında pazara giriş olanakları, çeşitli kısıtlamalardan korunmak, riski dağıtmak adına özellikle Balkanlar, Türki Cumhuriyetler ve bazı Afrika ülkelerinde yatırımlar yapıldı. Bunlar çoğunlukla olumlu girişimler. Fakat beraberinde istihdam sorunları, terkedilen ekosistemin iş kayıpları gibi olumsuzlukları da beraberinde getiriyor. Hatta dışarı çıkan sermayenin gittiği yerdeki güvenliği de sorgulanabilir.
Geçirdiğimiz yıl itibariyle 100 kadar tekstil firması başta Mısır olmak üzere başka ülkelere gittiyse, oturup düşünmek lazım. Bugün için düşük teknolojili işleri başka ülkelere kaydırmak kolay olabilir. Ancak tekstilden sonra üretimin diğer alanlarında da benzer eğilimler artıyor. Yatırımcı, fabrikasını makinelerini alıp teşvik, ilgi ve saygı gördüğü başka ülkelere gitmeye çalışıyor. 2025 ve sonrasında, yatırımcıların en azından bu gerekçelerle dışarı gitme eğiliminin gerilediğini görsek iyi olur.
Baskı altındaki döviz kuru, dövize ilişkin diğer bazı uygulamalar, yüksek vergiler ve enflasyon gibi genel koşullar kadar, ‘karbon ayak izini azaltmak’ gibi gerekçelere dayalı davranış geliştiren tüketici eğilimleri, lojistik endüstrisinin müşterilerinin tercih ve eğilimlerinde de etkili oluyor. Bunun yanında; uygun ürünlerde, koşullar eşitlendiğinde, Avrupalı alıcıların Fas ya da Mısır’ı tercih etmesi gibi sonuçlarla karşılaşılıyor. Dışarı yatırım yaparak pazarı korumak isterken, yalnızca içeride çalışan işçi değil, lojistikçinin işi de dışarı gitmiş oluyor. Bu ülkelere yatırım yaparak mevcut pazarları korumak, yatırım yapılan ülkenin önceliklerini firmalar düzeyinde bir avantaja çevirmek mümkün olmakla birlikte, ülkelerarası rekabet açısından bakıldığında, bu yatırımlarla rakiplerimizi güçlendirdiğimiz söylenebilir.
Tamam; katma değerli üretim yapmak, uzak pazarlara değerli mal satmak lazım, üretim süreçlerinde çevresel faktörler, insan hakları gözetilmeli, inovasyon, verimlilik, otomasyon, dijitalizasyon, yapay zeka, hepsini dikkate alalım da... AB ülkeleri 1996 yılından sonra bir kısmı da yurtdışındaki Türkler tarafından çalıştırılan ya da Türklerin çalıştığı atölyelerini birer birer kapatıp ikinci el tekstil makinelerini Türkiye’ye satarken, sanayide bir üst versiyona geçmişti. Bizim üreticiler giderken acaba sanayide sınıf mı atladık yoksa Türkiye sanayiden çıkıyor mu diye sormak lazım!
İlker ALTUN
[email protected]
Kargohaber Dergisi (Sayı:312)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.