13 milyondan fazla insanımızın yaşadığı 11 şehrimizin önemli bir bölümünü yaşanamaz duruma getiren, onbinlerce insanımızın ölümüne neden olan ve 7,5’in üzerinde ölçülen depremlerle bölge tam bir can pazarına döndü. Hayatlar söndü. Enkaz altında kalan binlerce insan kurtarılmayı beklerken can verdi. Aynı anda, yıkıntıların altından kurtarılan ya da bir şekilde hayatta kalanların gereksinimlerini karşılamak da başlı başına ve uzun süreli bir mücadele alanı durumuna geldi.
4. seviye alarm verilen deprem nedeniyle çok sayıda ülkeden kurtarma ve yardım ekipleri geldi. İş makinesi, çadır, konteyner ve ekipman taşıyan binlerce araç, kamyon, treyler, RO-RO ve diğer tiplerde gemi, uçak, tren bölgeye hareket etti. Kimi lojistikçiler bireysel çoğu da UND ve UTİKAD organizasyonuyla deprem bölgesine yardım götürmek için neredeyse yarıştı.
Şimdiden sonra yıkılan bu şehirlerimizde hayatın devamını sağlamak için yapılacak çok şey var. Geniş bir bölgeyi etkileyen depremde bir kez daha görüldü ki afet lojistiği kusursuz bir yönetim gerektiren stratejik bir alan.
Artık depremden sonrasını yaşıyoruz ve bu, bundan sonra da gerçekleşecek olan ilk depremin öncesindeki süreçtir. Bu süreçte yapılacak hazırlıklar gerektiği gibi olursa, yaşadığımız onca aksaklık ve yetersizlik bir daha yaşanmayacaktır. Türkiye bir deprem ülkesi ama sel, heyelan ve orman yangını gibi felaketlerin de sıkça yaşandığı bir ülke. Dolayısıyla bunu karşılayacak güçlü ve uygulanabilir bir afet lojistiği politikası olmalıdır. Sivil ve resmi kurumların bu konuda yeterince donanımlı, eğitimli, malzeme ve bilgi olarak hazırlıklı olması şarttır. Yetki ve görev verilmiş kurumlar buna ilişkin olarak hazırlık yapıyor diye biliyoruz. Depremle birlikte görüldü ki; hazırlıkları yeniden ele almak ve geliştirmek gerekiyor.
Yıkıma uğrayan şehirlerin malzeme ve insan kaynakları da yok olabiliyor. Üstüne bina çöken itfaiye ile göçük altında kalan itfaiye eri artık bir şey yapamaz. Aynı şey diğer resmi ve sivil ekip ve ekipmanlar için de geçerli. O zaman bunu da aşacak bir afet lojistiği planlamak, ilk önce ve her koşulda, tüm insani gereksinimleri son yararlanıcıya ulaştıracak şartları sağlamak gerekiyor.
Üniversitelerimizin lojistik bölümlerinin dünyadaki deneyimlerden de yararlanarak, afet lojistiğine yönelik nitelikli bilgi üretmesi beklenmelidir. Devletin afetlere müdahale amacıyla oluşturduğu kurumlar başta olmak üzere, ilgili diğer resmi kurumlar, gönüllüler dahil sivil kurumlar ve özel şirketlerin de bu konuda yapacağı yeni ödevler bulunmaktadır. Görülüyor ki hayatta kalmak adına en kritik saatlerde herkes yalnız başına kalabiliyor... Bunun için bireyler de kişisel önlemlerini almalı; gıda, ilaç, barınma, yakıt, iletişim, yardım alanında yaşanacak lojistik aksaklıklara karşı gerekli adımların nasıl atılacağı, bireyden başlayarak devletin en üst kademelerine kadar afet lojistiğinin nasıl kurgulanacağı gerçekçi bir şekilde belirlenmeli ve hayata geçirilmelidir.
20 milyar USD ile ihracatın yüzde 9 kadarının yapıldığı bölgenin tedarik zincirinde temsil ettiği halka da koptu. Karayolları, hava ve deniz limanları, demiryolları, depolar, fabrikalar zarar gördü. Sadece bölgeyi terk eden insanlar değil, yükler ve taşıtlar da alternatif şehirlere yığılmaya başladı. Şu aşamada deprem bölgesinde bir dağ oluşturacak kadar atık malzeme var. Bunların yarattığı çevre sorunları bir yana kendi başına bu atıkların elleçlenmesi sürerken, yeni yapılacak kentlerin tüm fiziki gereksinimlerinin lojistiği ve bu kentlerde ‘hayatın devamı için lojistik’, başlı başına bir çalışma alanı.
Depremle ilgili ayrıntılar, dergimizin ilerleyen sayfalarında yer alıyor fakat altını çizmek istediğim bir şey daha var; depremin dehşetini yaşayan Antakya, İskenderun, Gaziantep taşımacılık alanında Türkiye’nin önemli şirketlerini barındırıyordu. Bu kentler, özellikle karayolu taşımacılığı alanında köklü gelenekleri bulunan, birkaç kuşaktır devam eden aile şirketlerine ev sahipliği yapıyordu. Bölgenin nakliyecileri, yaş sebze meyve taşımalarında depoları ve frigorifik araçlarıyla ülke ekonomisine ve yaşamına büyük katkıları bulunan çalışkan insanlardır. Rusya ve BDT ülkeleri, kapıların işlediği kadarıyla Ortadoğu, Körfez ve Arap ülkeleri, sefer sayıları onbinleri aşan 31 ve 27 plakalı Türk treylerinin taşıdığı refahı yaşamıştır. Başta, yıllar öncesinden birebir tanıyıp dostluk ettiğimiz taşımacılar olmak üzere, bölgede yaşayan tüm insanlarımıza baş sağlığı ve geçmiş olsun dileklerimi sunuyorum.
İlker ALTUN
ilker@aysberg.com
Kargohaber Dergisi (Sayı:290)