Ali Avcı: Hiçbir Şey Tesadüf Değildir!

Hiçbir söz yumağı, durup dururken özdeyiş olmuyor… ‘Adam olacak çocuk…’ özdeyişi de bunlardan biri. İş dünyasının neredeyse bütün ‘adam’larının başarısının arkasında küçük yaşlarda işe-güce sarılmak yatıyor.

Ali Avcı için de bu böyle... ‘14 yaşımda çalışmaya başladım. Arkadaşlarım okuldan sonra gezmeye giderken, ben işe gidiyordum.’ derken ‘pat diye çıkmış bir firma değiliz’ diyerek geçtikleri yolların zorluğunu pekiştirmek gereğini de duyuyor Ali Avcı. 45 yıllık bir şirket Ceynak. Patronu Ali Avcı da 14 yaşında çırak olarak girip 19 yaşında ortak olduğu, sonra da kendisinin olan Ceynak’da 40 yıllık bir taşımacı. Bugün 100 milyon dolara ulaşan cirosu, sahip olduğu yüzlerce araç, çalıştırdığı binlerce araç ve insan, taşıdığı 10 milyon ton yükle birlikte Samsun Limanı gibi Türkiye’nin en büyük limanlarından birinin de patronu. Liman sahibi ve liman işletmecisi olan Ceynak, Derince Limanı için de hazırlık halinde… Ali Avcı, Kargo Haber için görüştüğümüz ofisinde, genç yaşına sığdırdığı çarpıcı başarılarını gölgelemeden ama saygı uyandıran bir alçak gönüllükle anlattı:

Ceynak yakın zamana kadar taşımacılık camiasında çok da bilinenler arasında değildi. Ceynak ne yapıyordu, nasıl bu kadar öne geçti? Farkı nerede yarattı?

İstanbul’a 1989’da geldik. Burada 25 yıllık bir geçmişimiz var. Daha sonra merkezimizi de buraya aldık. O zamanlar ‘Ceyhan Nakliyat’ ismini kullanıyorduk. Bu, 1990’lı yılların başlarına kadar sürdü ve sonra kurumsal kimlik çalışmaları kapsamında ismimiz kısaca Ceynak oldu.

Aslında biz çok eski bir şirketiz. Ceynak 1969’da vardı. Herkes 1980’den sonra uluslararası nakliyeye girerken biz tam tersine 1985-1986’larda uluslararası nakliyeden çekildik hatta hiç yapmadık ve iç piyasaya yöneldik. Herkesin yaptığı işi yapmamaya çalıştık. Mersin, Adana ve diğer bölgelerde taahhüt işleri yaptık. Devlete ait yem sanayi ve gübre fabrikaları, toprak mahsulleri ofislerinin ihaleli, sabit rakamlı ve taahhütlü işleri vardı, bunları taşıyor, iç piyasada bunların dağıtımını yapıyorduk.

Özal ile beraber Türkiye dış ticaretle tanıştı. 1980-1986 sonrasında ithalatın yoğunlaşmasıyla birlikte, ithal olarak özellikle buğday ve mısır gibi mallar gelmeye başladı ve limanlarda böyle bir taşıma talebi doğdu.

Kimse Depoculuk Nedir Bilmezdi

Bugün lojistik gibi kavramlar insanların kafasını karıştırmaya başladı. Neredeyse ufacık bir kamyonda, tek başına iş yapan bile ünvanının başına ‘lojistik’ koydu. Oysa kavramların altını doldurmak lazım. 1990’lı yılların başında bizim depolarımız vardı. Mersin’de ve Gebze Dilovası’ndaki tesislerimiz, 24 yıl önce yaptırdığımız tesislerdir. O zaman Türkiye’de kimsenin depoculuğun anlamını bilmediği ve ‘bunlar niye yapılıyor ki’ diye sorduğu dönemlerdir ama biz bu depoları yaptırdık. Hizmet verdiğimiz yabancı müşterilerin talepleri, kurumsal yapısı bizim ufkumuzu açtı.

Kimler vardı o firmalar arasında?

Cargill, Bunge, Dreyfus vardı. Bunlar gıdada dünya devi, çok büyük firmalardı. Kendilerine burada bir partner arıyorlardı. Onların buradaki depolama, liman hizmeti, dağıtım ihtiyaçlarını giderdik. Bu nedenle genelde dış ticaretin yoğun olduğu liman kentlerinde yapılanmış bir şirketiz. İç bölgelerde yapılanmamız vardı ama o ancak oradaki bir projeyle beraber oluşturulmuştur.  Ceyhan, Adana, Tarsus gibi bölgeler vardı, onlar da bizim tali ofislerimizdir. Mersin’de, İzmir’de, İzmit’te, İstanbul’da ve Samsun’da varız. Orada 10 yıllık geçmişimiz olmasına rağmen Samsunlu çok da farkımızda değildi. 2008’de limanı alınca oradaki varlığımız hissedildi. Çünkü çok da öne çıkan, görünmeye çalışan, faaliyetlerini abartan bir şirket değiliz. Tam tersine; sadece işimize odaklanıyoruz. Hep söylüyorum; ‘ayinesi iştir kişinin, lafa bakılmaz’… Kişi kendisini işi ile yansıtsın, işi ile göstersin. ‘Ben şunu yaptım, bunu yaptım’ diye abartanlar var ama şirketin kendisini abartmasına gerek yok, doğru da değil. Eğer siz vitrininizi güzel süsler, talep patlaması olduğunda da müşteriye hizmet veremezseniz, tam tersi etki yapar. Önce içeriyi dolduracaksınız, ondan sonra vitrininizi düzenleyerek halka veya piyasaya açacaksınız.

Fırsatları Yakalayan Bir Şirketiz

Kendinizi tam olarak nasıl tanımlıyorsunuz?

Doğrusu biz tam bir lojistikçiyiz. Lojistik tanımındaki zincirin tüm halkalarını birbirine bağlamış bir şirketiz. Bazı hizmetleri bir başkasına taşere ederek forwarding yapan bir şirket değiliz. Bütün hizmetleri kendi bünyesindeki ekip ve ekipmanları, uygulamaları, operasyonları ile A’dan Z’ye müşteriye veren bir yapıyız. Daha çok, özel olarak ihtisaslaştığımız konularda varız. Kendi alanımızda, Türkiye’deki hiçbir firmanın bize benzer bir yapılanması da yok. Bizim silolarımız, depolarımız, dikey silolarımız, likit tanklarımız var. Bunlar hep tarım veya tarımsal sanayi ürünleri için...

Türkiye genelinde yılda yaklaşık 7 milyon ton mal elleçliyoruz. Bu ciddi bir rakam.  Bugün Türkiye’ye gelen tarım ürünlerindeki ithalatın yaklaşık yüzde 60’ını tek başımıza elden geçiriyoruz.

Intermodalda ne durumdasınız, yapıyor musunuz? Lojistik dışında başka bir faaliyet alanınız var mı?

Kendi bünyemizde oluşturmasak da hizmet aldığımız diğer firmalar ile ortaklaşa bunu yaptırabiliyoruz. Dünyada taşımacılık alanında bulunmuş en güzel yöntem; ‘sihirli kutu’ dediğimiz konteynerdir. Bu sihirli kutu ile her yere her şeyi taşıyabiliyorsunuz. Bu sistem, intermodal taşımacılık sistemine en uygun olan yöntemdir. Ben bu konuda BALO modelinden umutluyum çünkü TOBB’un önderliği var ve inşallah tutar.

Lojistik dışında da 13 yıldır İstanbul’un çöpünü taşıyoruz. Kent temizliği ile ilgili bu işimiz, İstanbul için bir çevre hizmetidir. Ama o işi de bir lojistik faaliyet olarak görüyorum. Biz hep böyle kimsenin yapmadığı işleri yapan, fırsatları değerlendiren, fırsatları yakalayan bir şirketiz. Farkımız biraz da buradan gelir. Biraz zor, meşakkatli işler ama benim de yapım bu. Zor işleri başarmayı seviyorum. Bu benim çalışma azmimi artırıyor.

Daha önce belediyenin bir alt taşeronu bu işi yapıyordu. Biz 4-5 yıl girdik ihaleye. İlk seferde hem Asya hem Avrupa’yı aldık. Asya yakasındaki ihaleyi 2 yıl sonra kaybettik. Yılda toplam 3 milyon ton çöp taşınıyordu. İstanbul’un sınırları genişleyip büyük şehir konumuna geldi ve yaklaşık 11 yıldır sadece Avrupa yakasının çöp taşıma işini yapıyoruz. Artık sadece Avrupa yakasında 3 milyon ton taşıma yapıyoruz ve diğer alanlardaki yıllık 7 milyon tonluk taşımaya dahil değil. Ayda toplam 250 bin ton, günlük ortalama 8 bin 500 ton, ayda 12- 13 bin araç olmak üzere, günde 400-450 treylerlik ciddi bir taşıma yapıyoruz. Sadece çöpte 100 çekici ve treyler var. İnanılmaz bir organizasyon, 24 saat, cumartesi, pazar, bayram, seyran, gece-gündüz hiç ara vermeden son derece düzgün çalışan bir yapı… İstanbul halkına hissettirmeden günde yaklaşık 10 bin ton çöp taşıyoruz. Ayrı bir iş ve bu da gerçek bir lojistik aslında. Araçlarımız TEM’de görünür fakat insanlar daha yeni-yeni bunun çöp arabası olduğunu anladı. Sadece sarı renginden bilirsiniz bizim çöp araçlarını… Biz sistemi belediye ile rehabilite ettik. Belediye onayıyla çok özel bir araç ürettirdik. Bu müthiş bir proje. Ayrıca Volvo da bizim için özel araç üretiyor.

ADR uygulamasına hazır mısınız?

Bu ADR’lik bir konu değil. Çöp; patlayıcı, yanıcı bir şey değil. ADR konusu da çok önemli değil, biz hemen yaparız, problem değil. Altyapımız da şoförlerimiz de buna uygun. Şoförlerimiz son derece eğitimlidirler. Sosyal hakları, belgeleri var. Uzun yıllardır bu işi yapıyorlar.

Öz Kaynakla Büyüdük

Kendi hikayenizi kendiniz yazdınız. Çalıştığınız küçücük bir ofisi alıp bugünlere nasıl getirdiniz! Bugün Ceynak’ın yönetiminde nasıl bir kadro çalışıyor?

Bizde Türkiye genelinde toplam bin 500 tane elaman var.  Tüm kadromuzun profesyonellik düzeyi oldukça iyi. Üst düzeyde bir yönetim kadrosuna sahibiz. Yönetim kurulu, danışmanlar, hukukçular, mali müşavirler ve diğer danışmanlar var. Aşağıda genel müdür yardımcısı konumunda elemanlar var. Herkesin bağlı olduğu birimler ve her birim başında bir yetkili var. Yöneticimize yetki ve sorumluluğu beraber veririz, ondan da verim isteriz. Bizim sektörde kurumsal olmak çok zordur. Ama biz hakikaten bu anlamda kurumsallığın büyük kısmını tamamlamış bir şirketiz.

Grup olarak, bir aile şirketi halinde dışarıdan yabancı ortağı olmayan, tamamen öz kaynakları ile büyüyen, baba ve iki çocuktan oluşan bir aile şirketiyiz. Bizdeki büyüme şeklini; kartopunun çığ olarak büyümesine benzetirim. Yuvarlana-yuvarlana, kazançlarını temettü olarak dağıtmayıp yatırıma yönelterek büyümüş, bugüne kadar da böyle gelmişiz.

Geçmişte bu işin sermayesi, bir masa bir de telefondu. Başka bir şey yoktu. İşe, 14 yaşında çırak olarak girdim. Üniversite yıllarındayken 19 yaşlarında da ortak oldum. Ortak ölünce aile devam etmedi. Küçük bir şirketti, ben kendi başıma devam ettim. Yükseköğrenim sırasında, arkadaşlarım gezmeye giderken ben okuldan çıkıp koşturarak işe gidiyordum. Hiç bir şey tesadüf değildir. Bazen insanlar, ‘nereden çıktı’ diyorlar. 40 küsur yıldır bu sektörde basamakları çıkıyoruz fakat üçer-beşer falan değil, aralarda da dinlenerek çıkıyoruz. Kendimiz için; ‘50-60 kilometre hızla giden araç gibiyiz, hep gideriz’ diyorum.  Biz kaza yapmasak bile karşımıza çıkacak tehlikelere karşı korunmaya çalışırız. Bugün belki çok daha başka yerde olmamız gerekirken işimizi biraz daha özümseyerek ve biraz da zevk alarak yapmaya çalışıyoruz. Yani çok hızlı koşarak çok hızlı yorulmak da istemiyoruz. Yavaş yavaş, sindire sindire, kabullene kabullene, piyasanın da kabullenmesini sağlayarak... Bu da kolay değil aslında. Siz ne kadar bir şeyler başarsanız da yetmeyebilir. Karşı tarafa kendinizi kabullendirmeniz lazım. Karşı tarafın da sizi özümseyip hazmetmesi lazım. Bunu yapmazsanız, aradaki mesafeleri, atlayarak tepelerde olmaya çalışırsanız, o da olmaz. Sindirmek lazım.

Çalışmak Şart Olay Sadece Para Değil

Ben STK’lara, sektörel kuruluşlara da üyeyim, on yılı aşkın zamandır TÜSİAD üyesiyim. 2006’da Mersin’de ‘yılın iş adamı’ ödülünü almıştım. Tamam, marifet iltifata tabidir ama böyle bir ödül size verildiği zaman onun hakkını verebilmek için daha çok çalışıyorsunuz, daha çok kendinize dikkat ediyorsunuz. Çünkü üzerinizde sorumluluk var. Her zaman söylüyorum; ‘benim çok çalışmam lazım, bin 500 kişinin bende sorumluluğu var’. Yoksa normal şartlarda bugüne kadar çalışmışım, çok şükür belli bir varlığı, birikimi olan şirketiz, bundan sonra oturduğum yerden bile çok rahatlıkla kendi kendimi idame ettirebilirim. Ama yanınızda bin 500 tane eleman olduğunda öyle değil. Herkesin çalışması lazım, olay sadece para kazanmak değil.

Toplamda ne kadar araç, depo, açık ve kapalı alan gibi yatırımlarınız var?

100 tanesini çöpte kullandığımız 400’ün üzerinde araçtan oluşan bir filomuz var. Ekip, ekipman olarak limanlarda çok ciddi bir makine parkımız var. Dozerdi, kepçeydi, vinçti diğer paketleme üniteleriydi hakikaten çok büyük, maddi değeri çok yüksek olan makine ve ekipmanlar.

Türkiye genelinde yaklaşık 150 bin metrekare yatay depomuz, kapalı alanımız var. Depolarımızdaki tüm makine parkı bize ait. Açık alanlarımız çok fazladır. 200 bin tonluk silomuz, yaklaşık 60 bin tonluk likit yağ terminalimiz var. Türkiye genelinde yaklaşık 750-800 bin ton malı bir anda depolayacak kapasitemiz bulunuyor. Hatta zaman zaman kiralama yaparak bir milyon tona çıkarabiliyoruz. İyi bir altyapımız var. Yoksa Türkiye’ye giren malın yüzde 60’ını kontrol etmemiz mümkün değil. Birden bire ‘liman nasıl çıktı’ denilecek, pat diye çıkmış bir firma değiliz. 40 yıllık bir geçmiş,  müşteri önünde çok iyi bir marka var ve bunu liman gibi farklı yatırımlarla desteklemek istiyoruz.

100 Milyon Dolar Ciromuz Var

Ne kadar ciro yapıyorsunuz, hedefiniz ne?

2013 ciromuz 200 milyon TL’nin üzerinde. Bugünlere baktığımızda, 100 milyon doların üzerindeki ciromuzun daha da üzerine çıkarız. Bunun da 20-25 milyon doları Samsun Limanı operasyonuna dayanır. Bu yıla girerken doları 2’lerde devraldık ama daha yılın başında şartlar değişti. Böyle giderse hesapları revize edeceğiz.

Elimizde tabii ki uzun vadeli projeler de var. Çalıştığımız şirketlerle de uzun vadeli çalışırız. Böylece çok daha iyi hizmet verebiliyoruz, onlar da bizden çok daha iyi ve ucuza hizmet satın alabiliyorlar. Müşterilerimiz içerisinde yabancılar var, yerli sanayici var, kamu var. Sonuçta bunlar ihaleli işler. Uygun şartlarda çalışırsanız işe devam edersiniz.

Samsun’dan sonra Derince’ye talip oldunuz. Sırada başka liman var mı?

Türkiye’de limanı olan, liman almış bir lojistik firmasıyız biz. Lojistik kavramı oluşmadan önce vatandaş liman hizmetini limandan, nakliye hizmetini nakliyeciden alırdı. Depo kavramı da yoktu ama olursa o da yapılırdı. Varsa tahmil tahliye, hamaliye ihtiyacını bir başkası karşılardı. Gümrükçüden de gümrük hizmetleri alınırdı. Müşteri lojistik kavramı ile tanışınca, liman hizmetini de sizin üzerinizden satın aldı. Dedi ki; ‘limana hizmetinin parasını ödeyin, bize tek fatura kesin’… Yani hizmetleri tek elden istedi. Limandan iyi hizmet alamadığınız takdirde, faturası size çıkıyor, müşterinin karşısında başarısız olarak görünüyorsunuz. 1990’lı yılların başında, ‘devlet hizmetleri mi özelleştirecek, limanın kendisini mi özelleştirecek’, hep bu vardı. Sonrasında ‘biz bunların hepsini satalım da kurtulalım’ dendi.

Samsun’da 2003 yılında devletten limanda yer kiralayarak ilk tesis yapan şirketlerden biriyiz. Devletin yerinden yer kiraladık, uzun vadeli yatırım yaptık ve orada işletmeci olduk. 2003’de yatırımımızın bir kısmını Samsun’a kaydırmamızın sebebi; Türkiye dünyada ki en iyi 10 un ihracatçısından biri oldu ama unu ihraç edebilmesi için kaliteli buğdaya ihtiyacı var, kaliteli buğdayın da merkezi Kazakistan ve Rusya’dır.  2000’li yıllarda; ‘kuzey iyi bir giriş kapısıdır, Samsun çok önemli bir nokta olacak’ dedik. Gittik Samsun’da ilk tesislerimizi, depolarımızı, silolarımızı yaptık. Samsun Karadeniz’de önemli bir liman, önemli bir lojistik bölge, önemli bir lokasyon ve orta Karadeniz’in Anadolu’ya açılan en önemli kapısı. Maalesef bugüne kadar çalıştırılmamıştı. Onun için biz Samsun’da çok istekli olduk. Belki ihale aşamasında da ‘bu kadar parayı nereden buldular, bu kadar para verilir mi’ diye herkes güldü... Biz, ‘verilir’ dedik. Niye verilir? Çünkü yerde bir taş parçası bulursun, senin için değer ifade etmez ama götür bir kuyumcuya, senin için değerli olmayan bir şey onun için çok değerli olabilir. Samsun bizim için kıymetli bir elmas parçasıydı. Tabi demiryolu bağlantısı olursa çok daha iyi olurdu ve Samsun’un öyle bir avantaj vardı. Bunun değerini çok bilmiyorlardı ama 72 turun sonunda biz o ihaleyi toplam 125 milyon dolara kapattık. Bizim bunu yapmamız gerekti çünkü biz artık oraya gelmiştik. Öz kaynağımız vardı, her şeyden önce bilgi birikimimiz vardı, bunu yapacak gücümüz vardı.  

Türkiye’deki limanları nasıl değerlendiriyorsunuz? Lojistik köyler yapılıyor. Bunlar doğru konumlanıyor mu, doğru bağlantılar var mı?

Yapılanlar kötü değildir, yeter ki doğru işletilsin. Bizim, demiryolu ağımızı biraz daha genişletmemiz lazım. Kılcallara giremiyoruz sadece ana hatlar üzerinde kalıyoruz. Ana hatlardan kılcallara, ara depolama alanlarına taşıma maliyetlerimiz yüksek oluyor. Böyle olunca da taşıma sürelerimizi tutturamıyoruz. Yükte ağır, pahada hafif olan malları yine demiryolu ile taşımakta fayda görüyoruz. Türkiye’de bu ağ iyi çalıştırırlarsa, karayolundaki yükün bir kısmı alınır.

Özel sektör tarafından Ankara’da çok güzel lojistik merkez kuruldu. Bir Avrupalı’yı çok rahatlıkla oturtabileceğimiz güzel bir tesis oldu. Keşke bunun daha büyükleri, başka bölgelerde kurulabilse.

Halka Açılmayı Çok İstiyorum

Yatırımlarınızı öz kaynakla mı yapıyorsunuz, halka açılmayı düşünüyor musunuz?

Benim 2 çocuğumdan birisi hukuk, biri işletme okudu ve ikisi de şirkette çalışıyor. Aslında biz şirketi kurumsallaştırmak ve kurumsallığı devam ettirmek adına halka açılmak istiyoruz. Şirketi, halka açtığınız andan itibaren SPK’ya karşı sürekli denetim halinde tutuyorsunuz. Aslında şirketi korumaya alıyorsunuz. Hem de oradan elde edeceğiniz ilave sermeye ile yeni yatırımlara yöneliyorsunuz. Sonuçta bir girdi oluyor ve o girdilerle de ilave yatırımlar yaparak, şirketi hem ölümsüzleştiriyorsun, hem kurumsallaştırıyorsun hem de ileri taşıyorsun. Şirketi yönetenler de o kurallar çerçevesinde yönetiyor. Kimsenin; ‘bu şirket benimdir, ben buradan şu kadar para harcarım’ deme lüksü olmuyor. Açıkça söyleyeyim; halka açılmayı da onun için çok istiyorum. Halka açılmanın farklı sorumlulukları da var. Fakat şirketin dokümantasyon, vergilendirme, denetim gibi aşamalarını kendi bünyemizde yapıyoruz.  

Şartlar açısından bakarsak da bugünkü şartlar inşallah aşılacak. Ben bu mali krizi çok uzun vadeli görmüyorum, taşlar yerine oturacaktır. Aslında sadece bizde değil dünyada bir daralma var. Dün Arjantin develüasyon yaptı. Bizim gibi gelişmekte olan ülkelerde maalesef bunlar var ama uygun bir ortam bulduğumuz andan itibaren açılacağız. Biz zaten hazırız, SPK’ya müracaat edeceğiz. O potada olmayı, o denetim mekanizması altına girmeyi hedefliyoruz.

Meslektaşlarınıza bir öneriniz var mı? Onlar da halka mı açılsınlar, başka alanlara mı yönelsinler?

Genel olarak baktığımızda bu işe ikinci kuşak devam ediyor. Sektörde çok değerli arkadaşlar var. Burada olmaları onların başarısıdır. Piyasayı son derece iyi kollayan, çok hızlı karar veren bir meslek gurubuyuz. Bizim sektör biraz da uyanık bir sektör. Lojistikçi olduğumuz için her dalda, herkesle temastayız.  Herkes her işi yapmamalı. Dağıldığınız anda çok iyi hizmet veremezsiniz. Mümkün olduğunca iyi bildikleri bir alanda ihtisaslaşmaları lazım. Bunu yapan daha başarılı olur. Hangi alanda ihtisaslaşırlarsa o alanda daha çok yatırım yaparlarsa, kendilerini koruma altına almış olurlar.

Kömür Lojistiğine Yatırım Yapıyoruz

Önünüzde ‘sürpriz’ diyebileceğiniz bir proje var mı?

Çok sürpriz bir proje yok şu anda. Derince Limanı aslında büyük ihale. 6 tane büyük firma katıldı ve gazetedeki başlık da şuydu; ‘Devler yarışıyor’… En azından o devlerin arasında olmak veya öyle bir iltifata mahzar olmak güzel bir şey. O işin geçici teminatı 30 milyon dolardı. Ve projenin geneline baktığımız zaman, yaklaşık 700-800 milyon dolarlık yani neredeyse milyar dolarlık bir proje. Belki Körfez’in en büyük limanı ve biz orada olmak, o işte olmak istiyorduk. Başarabileceğimiz, bildiğimiz bir iş. Samsun’da büyük bir proje ile istediklerimizi yaptık, yatırımlarımızı bitirdik. Orası son derece güzel bir liman oldu. İyi bir yönetimle işine devam ediyor. Samsun’u daha geliştirmek adına şehrin hemen dışında özel bir dryport kara terminali yapacağız. Liman sahası çok kısıtlı, 400 bin metrekare alan büyük gibi gözüküyor ama liman için küçük bir alan. Özellikle konteyner limanı olma yolunda iddialıysanız -ki orayı konteyner limanına çevirdik- yarın bir gün ilave alanlara, dışarıda ayrı bir depolama alanına ihtiyaç olacaktır. Çünkü artık depolama ihtiyacı doğmaya başladı, yeni yeni yatırımcılar geliyor. Ben iktisat okudum ve iktisat dilinde bir şey vardır; arz talebi doğurur. Ama genelde talep arzı doğuruyor. Burada biz arz ettik talep geldi. Adamın bir talebi varsa ona bir altyapı oluşturmak 3 5 günde olacak bir iş değil. Yeriniz hazır bile olsa, plan proje derken bir yıl sürüyor. O zaman adam yönünü başka tarafa çeviriyor. Altyapınız varsa, deponuz varsa, tesisiniz varsa onu oraya çekiyorsunuz. Hazır yeri görüyor ve orada yapılanıyor.

Samsun’un en büyük sorunlarından bir tanesi olan, halkın şikayet ettiği kömür depolama alanını şehrin 30 kilometre dışına taşımak istiyoruz. Maliyeti yüksek, zor gibi görünüyor ama biz yerini satın aldık. Şimdi onun altyapısını oluşturuyoruz. Uzun vadede yeni kömür depolama alanı ile bir kömür lojistiği yapılanması da gerçekleştireceğiz. Yaptığımız kömür depolama alanı çok önemli. Bölgeye gelecek olan talebi karşılayacak bir yer. Yük getirisi var ve hemen bir potansiyel oluşacak orada. O arz, talebi doğuracak, gelecek olan talebi de karşılayacak.

Son sorum politikadan olacak. Türkiye bir hukuk devleti mi? Yolsuzluklar, paralel devlet tartışmalarının ışığında yanıtlar mısınız?

Bunları çok problem haline getirmemek lazım. Sonuçta su akar yolunu bulur. Türkiye doğrusunu bulur. Netice itibariyle Türkiye çok badireler atlattı. Bunu da atlatır diye düşünüyorum.

Portre: Ali Avcı

1956 yılında Ceyhan’da doğan Ali Avcı, 14 yaşında çalışmaya başladı. 19 yaşına geldiğinde, çalıştığı büronun ortağı, sonra da aynı yerin sahibi oldu. İktisat eğitimi gören Ali Avcı, 40 yıldan fazla süredir taşımacılık alanında faaliyet gösteriyor. Önce Ceyhan Nakliyat, sonra Ceynak olarak devam eden aile şirketinin başındaki Avcı, iki çocuğuyla birlikte çalışıyor.

Wielton, Gelecek Nesillere Çevre Bilinci Aşılıyor
Renault Trucks E-Tech T İle 600 Km Menzil Sunuyor