Taşımacılık ve lojistik söz konusu olduğunda -yerel gündem başlıkları bir yana- dünya gündemi de Çin’in tek kuşak tek yol projesi, ağa bağlı araçlar, dijital altyapı ve elektro-mobilite alanındaki gelişmeler öne çıkıyor.
Ekonomisinin temelinde otomotiv üretimi ve ticareti yatan ülkeler elbette bu alandaki söz sahibi olma konumunda vazgeçmek istemiyor. Örneğin Almanya’nın pazar hakimiyetine karşılık ABD ve Japonya’nın ardından Çin, Güney Kore, Hindistan gibi ülkelerin sergilediği gelişim, yeni çatışmalar kadar işbirlikleri de doğuruyor. Diğer AB ülkeleri ile başka ülkelerin de boş durduğu söylenemez. Örneğin Türkiye de otomobil markası üretme hedefini dillendirip duruyor. Yalnız uluslararası arenaya ufak da olsa bir yerlerden girebilmek için bu konudaki adımları gerek eğitim gerek teşvikler ve fonlar ile güçlendirerek hızlandırmak gerekiyor. Aynı zamanda amacı yönetecek bir vizyon ve ar-ge’siz de olmaz...
Ar-ge ve vizyon deyince de örneklerden yola çıkmakta yarar var... Almanya Federal Ulaştırma ve Dijital Altyapı Bakanlığı tarafından hazırlanan; ‘Almanya Otomatik ve Ağa Bağlı Sürüş İle İlgili Strateji Raporu’nda, ‘130 yıl boyunca otomotiv mühendisliğinde lider bir yenilikçi olduk... Otomotivde devrim üstüne devrim yaptık... Ülkemiz lider tedarikçi ve lider pazar olacaktır...’ denilirken, tezlerin verilere dayandırıldığı da görülüyor.
Rapora göre; “Mobilite odaklı çalışmalar, muhteşem potansiyeller barındırıyor. Geleceğin mobilitesi en başta güvenli, temiz ve verimli olacak. Üretenler başta olmak üzere kullanıcı ülkelerin büyümesi ve refahı için önemli fırsatlar sunacak. Otomatik ve ağa bağlı sürüş, trafik akışlarını önemli ölçüde geliştirecek, kritik durumları azaltacak, ilgili senaryolarla başa çıkılmasını optimize edecek, şoförler ve çevre üzerindeki baskıyı hafifletecek, katma değer sağlayacak ve yeni meslekler ortaya çıkaracaktır.”
Buradaki her yarar başlı başına önem taşısa da yeni mesleklerin ortaya çıkacak olması, Türkiye gibi genç nüfusa sahip bir ülke için ayrıca önem taşımaktadır. Teknoloji başkalarınca üretiliyor olsa da şimdiden bu teknolojinin yaratacağı iklime uyum sağlamak adına adımlar atmak mümkün. Gelişmeler gösteriyor ki çok yakın zamanda arabalar insanların öncelikli yaşam alanları haline gelecek. Bu bana bir zamanlar sık sık yaptığım yolculuklarda ‘direksiyon sallayan’ treyler sürücülerinin sözlerini hatırlatıyor; ‘araba bizim evimiz’. Binlerce kilometrelik yolları gidip gelen sürücülerimizin araçlarında buzdolabı, radyo-tv, tüplü ocak, yatak-yorgan bir yana sayısı az da olsa misafir koltuğu bile vardı, halen de var elbette. Arabaların dönüşümünden kastım elbette bu değil. Bugünkü değişim, fiziki olmaktan öte iletişim teknolojilerinde yaşanıyor.
Trafik sıkışıklığını ve kazaları azaltması beklenen, şoförsüz araçlar hazırlayan bu teknolojiler, otomasyonun öngörülen en üst seviyeleri. Seyahatin başlangıç noktasından varış noktasına kadar tüm kontrolün araçta olduğu ağa bağlı otonom sürüş teknolojisinde araçtan araca (C2C) ve araçtan altyapıya (C2I) iletişim için yoğun çalışmalar sürdürülüyor.
70 kadar bilgisayarın, bir sürüş saati boyunca 25 gigabyte’tan fazla veri işlediği söylenen otonom bir araçta kullanılan yazılım kodlarının, uzay mekiğinden daha karmaşık olduğu gerçeği dikkate alındığında, sürdürülebilir elektro-mobilite uygulamaları için iletişim kanallarını açık tutan gelişmiş bir dijital altyapı gerekiyor. Dijital inovasyon döngüsünün belirleyicisi olamasak da enerji depolama ürünleri gibi bu teknolojinin bileşenlerinden bazılarında iddialı olma fırsatı bulunuyor ve bu fırsatı kaçırmamakta da fayda var.
İlker ALTUN
ilker@aysberg.com
Kargohaber Dergisi (Sayı:225)