Çin İtalya ve Kore Ekonomik Açıdan Salgını Nasıl Deneyimledi?

DEİK Başkanı Nail Olpak’ın moderatörlüğünde, T.C. Pekin Büyükelçisi Emin Önen, T.C. Seul Büyükelçisi Ersin Erçin ve T.C. Roma Büyükelçisi Murat Salim Esenli’nin katılımlarıyla

“Covid-19 Tecrübeleri: Pekin,Seul, Roma Büyükelçilerimiz ile Güncel Gelişmelerin Değerlendirilmesi” online semineri (webinar) 30 Mart 2020 tarihinde 362 kayıtlı katılımcıyla gerçekleşti.

Nail Olpak seminer açılış konuşmasında “Tüm dünya olarak ilk defa test ettiğimiz bir süreci yaşıyoruz, bu süreçte hedefimiz tedbirlere bağlı kalarak önce insan sağlığı, ancak bizler iş dünyası temsilcileri olarak işletmelerin sağlığının da korunmasının ve bu sürecin en az hasarla atlatılmasının hayati önemde olduğunu düşünüyoruz. İşletmelerimizin faaliyetlerinin sürdürülmesine optimal bazda gayret edeceğiz. Amacımız süreci Türkiye’ye kıyasla önden yaşayan üç ülkenin salgını nasıl yönettiklerine yönelik tecrübe paylaşımını gerçekleştirmek, bu paylaşımın alınacak tedbirler açısından ülkemiz adına yol gösterici olduğunu düşünüyorum,” şeklinde konuştu. Covid-19 salgını ile mücadele kapsamında temsilcilik yaptıkları ülkelerdeki salgına karşı tedbirler, ülkelerin ekonomik durumları ve Türkiye ile ilişkilerinin bugününü ve dününü değerlendiren Büyükelçilerimiz, Türkiye’nin önümüzdeki dönemde göz önüne alması gereken hususların altını çizmiş oldu.

T.C. Pekin Büyükelçisi Emin Önen, 2020 yılının ilk 6 ayında Çin ve tüm ülkelerin toparlanma ve planlama sürecini geçireceğine; ikinci 6 ayda yaraları sarma dönemine geçileceğine ilişkin tahminlerini açıkladı. Önen, “Çin üretimde yüzde 80-90 kapasiteyle çalışmaya başladı. Ancak ülke eski üretim gücüne kavuşurken Avrupa ve Amerika kaynaklı sipariş iptalleri nedeniyle firmalar müşteri bulamamaya başladı ve Çin’de KOBİ ve hatta bazı büyük ölçekli firmalar iflasla karşı karşıya durumdalar,” şeklinde bilgi verdi.

T.C. Seul Büyükelçisi Ersin Erçin, Güney Kore’nin önceki salgınlardan önemli dersler çıkararak, dijital altyapısının da gücüyle 2 ay içerisinde ülkeyi kapatmadan, şehirleri karantina altına almadan, ticareti fazla baskı altına almadan sağlam bir stratejiyi kararlılıkla uygulayarak salgını kontrol altına almayı başardığını ifade etti. “Böylece ekonomisi ihracata dayalı olan bir ülke olarak bu süreci en az zararla geçirdi,” diyen Erçin ülkedeki tedbirlere ilişkin detaylı bilgi verdi.

Covid-19 salgınından en çok zarar gören ülkelerin başında gelen İtalya’daki gelişmeleri T.C. Roma Büyükelçisi Murat Salim Esenli aktardı. Esenli, “İtalya ekonomisinin yüzde 90’ını temsil eden KOBİ’lere yönelik tedbirler büyük önem taşıyor. Bu desteğin aşamalı olarak verilmesi, kredi arzının desteklenmesi, borç ödemelerinde morotoryuma gidilmesi, KOBİ’lere borçlarda devlet garantisi sağlanması, vadeli vergi faaliyetleri formatına finans ve finans dışı kuruluşlara teşvikler verilmesi, Devlet Kalkınma Bankası’na (CDP) bankaların orta ve büyük ölçekli şirketlere borç ve likidite desteği verebilmesinin sağlanması gibi konular bu paketin önemli alt başlıkları olarak öne çıkıyor,” dedi.


T.C. Pekin Büyükelçisi Emin Önen: “Çin’i bir ülke olarak değil bir kıta olarak anlaşılmalı”

“Çin’i doğru anlamak ve yansıtmak, Çin’i bir “ülke” olarak değil bir “kıta” olarak anlamak gerekli. Çin’de salgının başladığı Hubei eyaleti 60 milyon nüfusa ve 600 milyar dolar değerinde ekonomik büyüklüğe sahip, G20 ülkelerinden sonra 21’inci ülke sayılabilecek büyüklükte ve Çin ekonomisinin yüzde 4’ünü temsil ediyor. Tüm dünyanın bu süreçte aynı safta olduğunu ve çözümlerin de küresel olması gerektiğini düşünüyorum. Çin’de Ocak ve Şubat aylarında üretim durma noktasına geldi ve kredi derecelendirme kuruluşlarının 2020 yılının ilk çeyreği için Çin ekonomisine yönelik yüzde 4 ila 10 aralığında bir daralma öngörüleri mevcut. Çin’in ihracatı 2020 yılının Ocak ve Şubat ayında bir önceki yıla göre yüzde 17.2 oranında ve ithalatı ise yüzde 4.2 oranında azaldı. Bu süreçte Çin’de ekonomik olarak yüzde 11 oranında bir küçülme gerçekleşti, Çin’in ilk çeyrekte yaşadığı durumu Avrupa ve Amerika başta olmak üzere diğer ülkeler ikinci çeyrekte yaşayacak. 2020 yılının ilk 6 ayında Çin ve tüm ülkelerin toparlanma ve planlama sürecini geçireceğini; ikinci 6 ayda yaraları sarma dönemine geçileceğini tahmin ediyorum. Çin üretimde yüzde 80-90 kapasiteyle çalışmaya başladı. Ancak ülke eski üretim gücüne kavuşurken Avrupa ve Amerika kaynaklı sipariş iptalleri nedeniyle firmalar müşteri bulamamaya başladı ve Çin’de KOBİ ve hatta bazı büyük ölçekli firmalar iflasla karşı karşıya durumdalar.

Türkiye olarak bu durumun çok iyi yönetilmesi ve bu süreçte oluşabilecek fırsatların iyi değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum. Geçtiğimiz yıl Türkiye’nin Çin’e tarım ürünleri ihracatında 100 milyon ABD Doları artış gerçekleşti, bu sektörün önemli fırsatlar barındırabileceğine inanıyorum. Ülkede hizmet sektörü bu süreçte 300 milyar dolarının üzerinde zarar gördü. Otomotiv sektörü son 21 ayda her ay küçülerek son süreçte sektördeki küçülme yüzde 80 seviyesine ulaştı. Bu azalma neticesinde Şubat ayında Çin’de 310 bin adet araç satışı gerçekleşti. Türkiye’de 2019 yılının Şubat ayında hafif ticari ve sedan otomobil satışları bir önceki yıla göre yüzde 90 oranında artışla 47 bin adet olarak gerçekleşti. Bu örnek çerçevesinde Çin’i doğru anlamamız gerekli. Bu kriz geçecek, Türk iş insanlarının Çin’e gitmesi ve irtibat kurması gerekli. Türk ve Çinli iş insanlarını online platformlar üzerinden iletişim kurmaya davet ediyorum.

Çin’in almış olduğu ekonomik tedbirler:

Çin Merkez Bankası piyasaya 114 milyar dolar tutarında likidite sağladı.

Çin Merkez Bankası politika faizlerini iki kez düşürdü ve kredi faizlerinde yüzde 50 oranında sübvansiyon gerçekleştirdi.

İşletmelerin tüketimlerine bağlı olarak elektrik indirimi sağlandı. Hükümet sosyal sigortalardan feragat ederek sadece Şubat ayında ülke çapındaki tüm şirketlere 17.7 milyar dolar tutarında muafiyet sağladı.

Ocak ayında işsizler için 900 milyon dolar tutarında bir işsizlik paketi açıklandı.

Türkiye 2023 iktisadi hedeflerine Çin olmadan ulaşamaz

Çin’i eyalet bazında değerlendirerek, eyaletlerde hangi sektörlerin yaygın olduğuna bakarak işbirliklerinin bu yönde geliştirilmesi gerekli. Dünyada genel kabul gördüğü şekilde, Çin sadece üreten bir ülke değil, aynı zamanda tüketen bir toplum. Çin’in 2019 yılı ihracatı 2.6 trilyon dolar, ithalatı ise 2.2. trilyon dolar. Çin 2018 yılının Kasım ayında ilk kez Çin İthalat Fuarı’nı düzenledi. T.C. Ticaret Bakanlığı’nın teşvikleri, DEİK/Türkiye-Çin İş Konseyi ve TİM’in çalışmalarına rağmen Türkiye’den katılım sınırlı sayıda gerçekleşti. Türkiye 2023 iktisadi hedeflerine Çin olmadan ulaşamaz. Yeter ki iş insanlarımız Çin’e gelsin. Çin’de tekstil sektöründe orta ve uzun vadede çok başarılı olabiliriz. Çin’de A+ olarak nitelendirilen üst bir sınıf var. Bir de 400 milyon nüfusa sahip yıllık gideri 25 bin dolar olan bir orta sınıf mevcut ve bu kesimin ithal ürünlere karşı merakı var. Türk tekstil markaları Çin’de orta kesime hitap edebilir. Tarım ürünlerinde çok ciddi avantajlarımız var. 2019 yılında bu sektördeki ihracatımızı 100 milyon dolar arttırdık, daha da arttırabiliriz. Yazılım ve Ar-Ge konularında işbirlikleri yapabiliriz. Yazılım sektörü önemli, eğitim başta olmak üzere katkılarını bu süreçte görüyoruz. İnsanların online yoldan alışveriş ve dijitalleşmeye zaten yönelimleri vardı, bu süreç bu eğilimi daha da arttırdı. Yatırımcıların belli dönemlerde Çin’de salgın olabileceği hususunu risk hanesinde değerlendirerek yatırım yapmaları ve riski fırsata çevirmeleri gerekiyor. Nitelikli alanlardan biri de savunma sanayi. Türkiye olarak bu sektörde birçok yeniliğe imza atıyoruz. Bu süreçte Türkiye’de tıp alanında Ar-Ge’nin geliştirilmesi ve bu yönde ürünler üretilmesi önem taşıyor.


T.C. Seul Büyükelçisi Ersin Erçin: “Güney Kore Merkez Bankası faizi yüzde 1’in altına çekti”

Güney Kore 2019 yılını ABD’nin Çin’e uyguladığı ekonomik önlemler, Ticaret Savaşları ve küresel ekonomik durgunluk gibi nedenlerle ekonomik anlamda zor geçirmişti. Güney Kore Hükümeti salgının başından itibaren dar gelirlilerden başlayarak küçük ve orta ölçekli işletmeler başta olmak üzere büyük şirketler ve holdingleri de kapsayacak şekilde bir dizi tedbir aldı ve toplamı 100 milyar dolar olan 3 paket açıkladı. Bu kapsamda, kısa süreli stok satışlarında (6 aylık yasaklama dahil), finans ve forex piyasalarında kriz yönetimine odaklandı. Güney Kore Hükümeti turizm sektörüyle bağlantılı olarak sıkıntıya giren ulaşım, konaklama ve eğlence sektörlerine destek taahhüdünde bulundu. Bu sektörlerde işten çıkarmaları önlemek adına belli bir süre çalışanların maaşlarının yüzde 80’inin hükümet tarafından ödenmesi taahhüt edildi. Güney Kore’nin afet yönetimi fonlarının salgından etkilenen küçük işletmelere ve ihtiyaç sahiplerine dağıtılacağı açıklandı. Salgından etkilenen bölgelerdeki yerel yönetimlere 3.3 milyar dolar tutarında bir fon imkanı yaratıldı. Güney Kore Merkez Bankası tarihinde ilk defa faiz oranlarını yüzde 1’in altına çekerek binde 75’e indirdi. Kabine üyeleri ve kamu kurumlarının başındaki üst düzey bürokratlar önümüzdeki 4 ay süresince maaşlarının yüzde 30’unu salgınla mücadele için devlete iade etme kararlarını kamuoyuyla paylaştılar. Çok düşük gelire sahip 4 kişilik ailelere ayda bin dolar tutarında yardım sağlanmasına karar verildi. Güney Kore önceki salgınlardan önemli dersler çıkararak, dijital altyapısının da gücüyle 2 ay içerisinde ülkeyi kapatmadan, şehirleri karantina altına almadan, ticareti fazla baskı altına almadan sağlam bir stratejiyi kararlılıkla uygulayarak salgını kontrol altına almayı başardı. Böylece ekonomisi ihracata dayalı olan bir ülke olarak bu süreci en az zararla geçirdi.

Güney Kore ile karşılıklı ticaretimizde büyük bir ticari açık var

Güney Kore bu salgın sürecini çok iyi yönetmesine rağmen iş çevrelerinin genel düşüncesi bu salgının SARS ve MERS salgınları dönemlerinde görülmeyen bir ekonomik krize yol açtığı yönünde. Kore iş dünyasının, salgının ekonomiye olumsuz etkilerinin küresel anlamda bu yıl ve önümüzdeki yıl görüleceği şeklinde karamsar beklentisi var.Bu ekonomik krizin Türkiye-Güney Kore ilişkilerine kısa dönemde olumsuz etkileri oldu. Güney Kore Cumhurbaşkanı Moon Jae-in’in beraberindeki iş insanları heyetiyle 18-20 Mart tarihlerinde gerçekleştirilmesi planlanan Türkiye ziyaretinin salgın nedeniyle ertelenmesi sonucunda Türk ve Güney Koreli iş insanlarını bu süreçte bir araya getirme fırsatı şimdilik ertelenmiş oldu.

Türkiye ile Güney Kore arasında Karma Ekonomik Komisyon (KEK) Toplantısı’nın uzun dönem sonrasında bu yıl Mart ayında gerçekleşmesi planlanıyordu. Bu toplantı da ertelendi.

Türkiye ile Güney Kore arasında şu anda aramızda sınırlı da olsa deniz ticareti ve haftada 2’ye indirilen kargo taşımacılığı devam ediyor. Temmuz- Ağustos aylarından itibaren işlerin yeniden rayına oturacağını ümit ediyorum. Türkiye’nin Güney Kore’den en önemli kazanımlarından biri, son yıllarda düşmekle birlikte, 300 bin civarında Güney Koreli turistin ülkemizi ziyaret etmesi yoluyla servis sektöründe gerçekleşmekteydi. Bu yıl da Güney Koreli turist sayısında patlama beklentisi içindeydik. Salgının yaygınlaşması nedeniyle her ülkeden olduğu gibi Güney Kore’den de çok ciddi rezervasyon iptalleri geldi.

Önümüzdeki yaz ve sonbahar aylarından itibaren gerek Güney Kore Cumhurbaşkanı ziyaretinin gerekse KEK Toplantısı’nın gerçekleşmesi halinde ülkelerimiz arasındaki ticaret ve yatırım ilişkilerinin kapsamlı bir şekilde masaya yatırılmasını temenni ediyorum. Ülkelerimiz arasındaki ticaret ilişkilerinin Türkiye aleyhine ilerlemesinin bazı yapısal sebepleri var. Güney Kore’nin Türkiye’nin tarım ürünlerine yönelik kısıtlama ve tedbirleri var. 2012 yılında ülkelerimiz arasında imzalanan Serbest Ticaret Anlaşması’nın(STA) lehimize çalışmadığı tüm dünyanın bildiği bir gerçek. Bunun revize edilmesi ya da kaldırılabileceğinin Güney Korelilere açıkça anlatılması lazım. Güney Kore bölgede Çin’den sonra Türkiye’nin en önemli ikinci ekonomik partneri durumunda. Ancak yaklaşık 7.5 milyar dolarlık karşılıklı ticaretin yaklaşık 6 milyar dolarını Güney Kore’nin Türkiye’ye ihracatı oluşturuyor, büyük bir ticari açık söz konusu.


T.C. Roma Büyükelçisi Murat Salim Esenli: “İtalya’nın Avrupa Birliği’nden beklentileri var”

İtalya’da 30 maddelik çok kapsamlı bir program açıklandı. Öne çıkan maddeler; Covid-19 salgınının en çok etkilediği bölgelerdeki firmalara ipotek ödemelerini 12 ay ara verebilme şansı tanındı ve bazı durumlarda vergi ve sosyal güvenlik katkı paylarının ödenmesinde gecikme talep etme imkanı sağlandı. Hükümet 14 Mart tarihinde sendika ve ticaret kuruluşlarıyla işyerlerinde güvenlik protokolü imzaladı. Bu protokolde Covid-19 salgını özelinde işyerlerinde işçilerin sağlık ve güvenliklerine yönelik azami koruma sağlanması öngörüldü. Hükümet İtalya’nın GSYH’sinin yüzde 1.4’lük kısmını aşamalı olarak kullanılmak üzere25 milyar avro tutarında bir dizi acil önlem paketi açıkladı. İtalyan sağlık sisteminin ve sivil korumanın güçlendirilmesi için 3.2 milyar Avro’luk bütçe ayrıldı. Serbest çalışan ve işine son verilmiş kişilere destek ile istihdamın korunmasına yönelik önlemler kapsamında 10.3 milyar Avro tutarında bir paket açıklandı. Vergi borcu ödemelerinin geciktirilmesi ve elektrik, su, doğalgaz faturalarının ertelenmesi dahil olmak üzere şirketleri desteklemek üzere 6.4 milyar avro tutarında bir paket açıklandı.Hane halkı ve şirketler için İtalya’nın GSYH’sinin yüzde 20’si oranında ve 350 milyar Avro tutarında bir paket öngörülüyor. Bu bağlamda, İtalya ekonomisinin yüzde 90’ınıtemsil eden KOBİ’lere yönelik tedbirler büyük önem taşıyor.

Bu desteğin aşamalı olarak verilmesi, kredi arzının desteklenmesi, borç ödemelerinde morotoryuma gidilmesi, KOBİ’lere borçlarda devlet garantisi sağlanması, vadeli vergi faaliyetleri formatına finans ve finans dışı kuruluşlara teşvikler verilmesi, Devlet Kalkınma Bankası’na (CDP) bankaların orta ve büyük ölçekli şirketlere borç ve likidite desteği verebilmesinin sağlanması gibi konular bu paketin önemli alt başlıkları olarak öne çıkıyor.

İtalya’nın AB üyesi bir ülke olarak Avrupa Birliği’nden de bazı beklentileri var. Bu kapsamda Avrupa Birliği’ne Covid-19 bonosu çıkararak bu fonların desteklenmesi teklifinde bulundular. Ancak AB içerisinde bu fikre çok sıcak bakılmadı. Bu noktada Covid-19’dan İtalya kadar etkilenmeyen ülkelerin pozisyonları belirleyici oldu. Kuzey Avrupa ülkeleri kemer sıkma politikalarına daha sıcak baktıkları için, İtalya’nın bu fikrini benimsemediler ve Avrupa İstikrar Mekanizmalarına yönlendirdiler. Ancak Avrupa İstikrar Mekanizmaları’ndan para çekebilmek çok daha farklı şartlara dayalı ve maliyeti de daha yüksek. Nisan ayının ilk haftasında bir uzlaşıya varılması öngörülüyor.

2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez İtalya’ya 800 milyon dolarlık ticaret fazlası verdik

Türkiye-İtalya arasındaki ticaret hacmi 2018 yılında 20 milyar dolar olarak gerçekleşti. 2019 yılındaki küresel durağanlık ikili ticaret ilişkilerimizi de menfi yönde etkiledi ve 2019 yılını 18 milyar dolar ticaret hacmiyle kapattık. Ancak 2019 yılını kapatırken Türkiye olarak 2. Dünya Savaşı’ndan bu yana ilk kez İtalya’ya 800 milyon dolarlık ticaret fazlası verdik. Bunun, Türkiye ekonomisinin ne kadar geliştiğine yönelik önemli bir gösterge olduğunu düşünüyorum. Ülkelerimizin ticari anlamda birbirlerine bağımlılığı var. İtalyan şirketlerinin 2002 yılından bu yana Türkiye’de 5.3 milyar Avro’luk yatırımları mevcut. Yavuz Sultan Selim Köprüsü, Orhangazi Köprüsü, Ankara’daki Sağlık Kampüsü gibi birçok mega projede İtalyanlar ile işbirliğimiz var. Bu ilişkilerin tekrar aynı noktaya geleceği konusu İtalya ekonomisinin ne zaman toparlanacağıyla ilişkili olacak. Bu süreç Türkiye ile İtalya arasında turizm ilişkilerini de olumsuz yönde etkileyecek. Bu süreçte resmi görüşmeler ve deneyim paylaşımları neticesinde İtalya ile halihazırda yakın olan ilişkilerimiz farklı bir boyut kazandı. Türkiye ve İtalya’nın sağlık sektöründe birlikte yapabileceği birçok işbirliği olduğunu düşünüyorum. Türkiye’de şirketler önlemlerini alarak duruma hızlı adapte olabilmeliler; bir tekstil şirketinin maske üretimine başlayabilmesi, motor yapabilen bir şirketimizin süratle ventilatör üretimine başlayabilmesi önemli. Bu sürat ve adaptasyon Türkiye’nin bu süreçten ne şekilde çıkacağını belirleyecek. Küresel anlamda bu sınamadan hangi ülke güçlü çıkarsa dünyadaki konumu da o oranda yükselmiş olacak. Ülke olarak geleneksel kalıplardan biraz sıyrılmamız gerekiyor; askerlik eğitiminin tıp odaklı bir eğitim de olabilmesi lazım. Olağanüstü bir durumda askerlik yapmış olan kişilerin çağırılarak bu süreçlerde yardım edebilir konuma getirilmeleri lazım.

15. Atlas Lojistik Ödülleri Sahiplerini Buldu
Ekol Uluslararası Taşımacılık Artık DFDS Oldu
Gebrüder Weiss, logitrans'ta Lojistik Çözümlerini Paylaşacak
Ekol Transport Satışı Gerçekleşiyor
MRLlog Filosu, 50 Yeni Renault Trucks Çekiciyle Güçleniyor
Lalamove Türkiye’de Faaliyete Başladığını Duyurdu