Uluslararası karayolu taşımacılığından lojistiğe uzanan serüvende en çok haksız rekabet sözü edildi. Halen de taşımacılık ve lojistiğin temel oyuncuları, gerçek yatırımcı ve akil adamları, sektörde yaşanan sıkıntıların temelinde haksız rekabet ortamı yattığını savunuyor. Pek çok girişim de yapıldı aslında. Bir zamanlar sektörde üretilen hizmet toplamı açısından önemli bir bölümü temsil edenler, zaman zaman birlikte hareket ederek en çok da kendilerinin yakındıkları haksız rekabetle mücadele etme adımı attılar. Ancak işin doğası gereği, en büyük kesimi temsil edenler aslında zaten yakınma nedeninin de en büyük kaynağı oldukları için yol almak mümkün olmadı.
Her zaman kibarca yazıldı, çizildi, söylendi. Kısmen geleneksel terbiye anlayışı nedeniyle kısmen ticari kaygılarla kimse açık seçik gördüğünü, aynı açıklıkla dillendiremedi. Eğer bir sektörde hizmetin sunumuna, satışına, yapılışına dair artık kronikleşmiş bir problem varsa, bunun kaynağı en çok faaliyette bulunanlardır. Hem ağlarım hem giderim anlayışı taşımacıları 30 yıldır yavaşlatıyor.
Haksız rekabeti önlemek için, koca koca firmalar ve onları yöneten koca koca adamlar, oturup hesap ettiler; ‘40 firma’ dediler, ‘50 firma’ dediler, ‘birlikte hareket edersek haksız rekabeti önleriz, bir taban fiyatı uygulayalım, herkes buna uysun, zaten küçük firmalara da biz iş veriyoruz, sorunu çözeriz’…
Benim de tanık olduğum ve ‘haksız rekabeti önlemeye yönelik’ en azından bu niyeti taşıyan pek çok toplantı yapıldı, kararlar alındı. Taban fiyat vb kararların hukukiliği ayrı bir yana zaten hayata geçmesi de mümkün olmadı. Ya alınan kararlar yanlıştı ya da karar alanların iş anlayışı…
Gerekçeleri ne olursa olsun, sonuçları tüm sektörü olumsuz etkileyen haksız rekabetin bir yan yol, bir geçici an değil, kalıcı durum halini aldığını ve iş yapma biçimine dönüştüğünü düşünmek istemiyorum. Kaldı ki neredeyse kutsal sayılan rekabette, haksızlığının nerede başlayıp nerede bittiği ayrı bir değerlendirme istiyor.
Tanımı konusunda bile ortak bir düşünce olmayan haksız rekabet, çoğu zaman tembelliğin kılıfı da olabiliyor. İş yapma biçimleri arasındaki farklılıkları ve bu sayede elde edilen üstünlükleri haksızlık olarak değerlendirmek, özellikle de bunu bilmeden yapanları hiçbir yere götürmez. Fakat tartışma götürmeyen haksızlıklar doğuran rüşvet, satın alma, ahlak dışı çıkarlar sağlamaya dayalı iş görme yolları kadar kanunen suç sayılan diğer başka yolları işin esası olarak kullanmak da dengeleri alt üst etmektedir.
Haksız rekabet diye yakınılanlar bunlarla sınırlı olsa anlaşılır ve taraftar bulabilir. Fakat aksi halde beceriksizliğin adını haksız rekabet koyarak bir yere varmak zor.
İlker ALTUN
ilker@aysberg.com