Bu hedefini tutturabilmesi için, dünya ile rekabet edecek fiyattaki ürününü küresel alıcıların rafına götürmek durumundadır. Bu hedeflerine ulaşmasındaki en önemli etken “Ulaştırma Sektörü” olacaktır.
Bir ürünün “Toplam Lojistik Maliyeti”nin yaklaşık yüzde ellisini “taşımacılık maliyeti”oluşturmaktadır.
Ulaştırma sektöründeki maliyetlerin düşürülmesi ancak demiryolu eksenli kombine taşıma sistemi ile mümkün olabilecektir. Böylece ürünlerimizin dünya ile rekabet edebilir bir maliyet ile satışını ve ihracatımızın belirlenen hedeflere de ulaşmasını temin edebiliriz.
Bilindiği üzere dünyada ilk demiryolu işletmeciliği, 1830 tarihinde İngiltere’de Liverpool-Manchester arasında ticari olarak işletilmeye başlamıştır. Demiryolu taşımacılığı tüm dünya ülkelerinde büyük değişime ve gelişmeye neden olmuştur.
Karada seyahat hızlanmış, büyük miktarda mal ve insan taşımacılığı denizlerden sonra karalarda da taşınması imkanı sağlanmıştır.
Bu süreçte, demiryolu işletmeciliği ABD hariç, Türkiye dahil tüm ülkelerinde kamu sektörüne ait tekel olarak yapılmıştır.
Ancak, Avrupa Birliği (AB) kendi üye ülkelerinin demiryollarının “Tek Pazar” ihtiyaçlarına uyarlanmasını kolaylaştırmak ve verimliliğini sağlamak, tekel olarak işletilen demiryolu sektörüne özel şirketleri de dahil ederekkamu ve özel şirketlerin birlikte tren işletmeciliği yapmalarının yolunu açmak için, dünyada ilk defa “Demiryolunun Serbestleştirilmesi” amacıyla 91/440/EEC direktifini 29 Temmuz 1991 tarihinde yürürlüğe koymuştur.
Adı geçen Direktifin gerekleri AB Üyesi olan tüm (27+1) ülkelerde zorunlu olarak uygulanmış ve demiryolu ulaştırılması adı geçen ülkelerde serbestleştirilmiştir.
AB’nin 91/440/EEC Direktifine kadar ABD hariç ve Türkiye dahil dünyanın tüm ülkelerinde Demiryolu Tren İşletmeciliği ile Altyapı İşletmeciliği birlikte bir devlet kuruluşu tarafından “tekel” olarak işletilmekteydi. Ve hepsi de zarar etmekteydi.
Ülkemizin kalkınmasında ve bağımsızlığında belirleyici olan demiryollarının yeniden canlandırılması ve taşımacılıktaki rolünün güçlendirilmesi için; serbest, rekabetçi, ekonomik ve sosyal açılardan sürdürülebilir ve Avrupa Birliği (AB) mevzuatı ile de uyumlu bir demiryolu sektörünün oluşturulmasına ihtiyaç olmuştur.
Bu durumu dikkate alan Türkiye, 01 Mayıs 2013 tarihinde 6461 Sayılı Türkiye Demiryolu Ulaştırmasının Serbestleştirilmesi Hakkında Kanunu yürürlüğe koymuştur.
Böylece Kamu Sektörünün ve Özel Sektörün demiryolu Altyapı İşletmeciliği ile Tren İşletmeciliği yapmasının yolu açılmıştır.
Türkiye demiryolu ulaştırmasının serbestleştirilmesi 01.01.2017 tarihinden itibaren fiilen başlatılmıştır.
Türkiye demiryolu ulaştırmasının serbestleştirilmesi, ulaştırma sektörünü ülkenin yararına olumlu yönde etkileyeceği gibi, yeşil ve temiz bir ulaştırma sisteminin oluşmasına da çok önemli katkısı olacaktır.
Kamu ve özel sektör demiryolu işletmecilerinin, demiryolu alanındaki mevcut ülke kaynağının daha verimli kullanılması sağlanacak ve atıl kapasite de kullanıma açılacaktır. Tekelin kaldırılması ve sektörün serbestleştirilmesi ile AB demiryolu mevzuatına da uyum sağlanmış olacaktır.
Devletin yaklaşımı, demiryolu sektörüne her türlü kolaylığı göstermek üzerinedir. Zaten kanun da bu amaçla çıkartılmış ve özel sektörün önü açılmıştır.
Böylece Türkiye özel sektörün demiryoluna katacağı dinamizm ile dünya piyasasındaki rekabet edebilirliğinin de yolunu açacaktır.
Karayolu ve havayolu taşımacılığının olumsuz çevresel etkileri nedeniyle, çevre dostu bir alternatif olması demiryolunun 1990’lı yılların başından itibaren Avrupa’da ve Türkiye’de politik destek görmesine neden olmuştur ve olmaya devam edecektir.
Zaten ülkelerin ve ulaştırma sektörünün amacı insanı ve çevreyi, taşımacılık politikasının merkezine koymak olmalıdır. Üst düzey hizmet kalitesi ve iyi çalışma koşullarını sağlayarak, taşımacılık pazarlarında artan rekabet baskısından ulaştırma hizmeti alanları ve verenleri gereksiz yere etkilenmemesinin koşullarını oluşturmalıdır.
Geleceğin ulaştırma sisteminde demiryolu sektörünün çok önemli rolü olacaktır. Gerek kent içinde gerekse kentlerarası taşımacılıkta, raylı sistemler olamazsa olmaz bir taşımacılık olarak kullanılacaktır.
Serbestleştirme ile birlikte, Türkiye’de ulaştırmanın sürdürülebilirliği ve yeni demiryolu bağlantıları ile Türkiye, Avrupa ve Asya ortasındaki jeopolitik konumuyla, doğu-batı ve kuzey-güney ulaştırma koridorları arasında büyük bir ticaret güzergahının avantajlı durumu nedeniyle, denizyolu bağlantılı aktarma/transit yükleri, limanlarına çekebilecek potansiyele sahip olacaktır.
Demiryolunun serbestleştirilmesi ile birlikte tek modlu taşımacılık ve taşıma türleri arasındaki kıyasıya rekabet anlayışından, “taşıma türleri arasında işbirliği” anlayışına giden yeni bir sürece girmiştir.