“Dijitalleşme 21’inci Yüzyılın Mega Konusu Haline Geldi”

Altyapı, mobilite, araştırma, dijital toplum ve karayolu inşasından sorumlu Alman Hükümeti Federal Ulaştırma ve Dijital Altyapı Bakanlığı Müsteşarı Rainer Bomba ile çok özel bir söyleşi gerçekleştirdik.

Tedarik Zinciri Yönetimi ve E-Ticaret alanlarında Uygulamalı Bilimler Ludwigshafen am Rhein Üniversitesi’nde öğretim görevlisi ve Aysberg Basın Yayın’ın Akademik Danışmanı olan Prof. Dr. Stefan Iskan, Müsteşar Rainer Bomba ile Endüstri 4.0 ve lojistikte dijitalleşme, otonom sürüşün yetileri, Avrupa karayolu taşımacılığında çekici katarları ve Federal Alman kabinesinin, Almanya’da yakın dönemde ertelenmiş olan başlıca inşaat projelerinden türetilmiş olan “Büyük Ölçekli Projeler Eylem Planı”ndan alınmış olan derslere ilişkin bir söyleşi gerçekleştirdi. Derin ekonomik bağları olan Almanya ve Türkiye arasındaki ticari ilişkilerin geleceğine dair önemli ipuçları ve öneriler sunan Rainer Bomba, ulaştırmanın yeni trendlerine Alman hükümetinin yaklaşımını da aktardı.

Endüstri 4.0, Akıllı Data ve Otonom Sürüş. Son zamanlarda dijital devrimden söz ediliyor. Bu propagandalar doğrulandı mı?

Adı geçen konular, dijitalleşmenin sürücüleri. Bunlara propaganda diyemem. Bana göre propaganda çok fazla abartılmış, kısa vadeli bir olgudur. Bu konuların gelişerek devam eden dijitalleşme süreci ise geniş kapsamlı vurguları olan, uzun vadeli ve sürdürülebilir bir konudur. Dünya giderek daha fazla ağa bağlı hale geliyor. Artan dinamizm ve karmaşıklık, sanal ve gerçek dünyayı istikrarlı şekilde birbirine bağlayarak yönetilebilir. 18. yüzyılda mekanikleşmeden söz ediyorduk. 19. yüzyılın karakteristik öğeleri ise endüstrileşme ve ona bağlı elektrifikasyon oldu. 20. yüzyılda otomasyon ve tedarik zinciri yönetimi gündeme geldi. 21. yüzyılın başında ‘Siber-Fiziksel Sistemler’, ‘Gömülü Sistemler’, ‘Her şeyin İnterneti’ konuları dönüp dolaşıyordu. Fiziksel ve dijital altyapı artan biçimde bilgisayar çiplerine sahip parçalar sağlama veya gerçek zamanlı iletişim gibi kavramlar ile birleştiriliyor. ‘Akıllı Fabrika’ veya ‘Ağa Bağlı Tedarik Zinciri’ gibi konseptler, farklı çözümler sunuyor.

Kara ve demiryolu yük trafiğinde IT (bilgi teknolojileri) kullanımı yeni bir şey değil. Şimdi dijitalleşme konusunda neden bu kadar çok hamle var?

Uzun zamandır çok sayıda gelişme zaten anahtar kelime “telematik” adı altında mevcuttu: uzun mesafeli etki sistemleri, yan şerit serbest bırakma, optimize trafik kontrolü ve bilgisi için taşımacılığa ilişkin bilgisayar merkezleri ile online trafik verilerine sahip hareketlilik verileri pazarı bu başlıklar arasındaydı. Dijitalleşme, 21. yüzyılın mega teması haline geldi. Bu, özellikle yüksek performanslı geniş bant ağları ve fiber optik hatların kullanımını mümkün kılan yeni teknik imkanların bir sonucudur.

Endüstri 4.0 ve dijitalleşme konularında orta ölçekli Alman forwarding şirketlerine ne söylemek istersiniz?

Dijitalleşme, lojistik firmalarının gelecekteki rekabetçiliğini de belirleyecektir. Dijital ağlar ve buna bağlı modern ve hızlı iletişim imkanları lojistikte de sadece şirketler tarafından değil aynı zamanda iş modelleri ve süreçleri tarafından da devrim niteliğinde değişime uğratılıyorlar. Örnek olarak sadece akıllı telefondan seyahat için rezervasyon yapmayı veya paket serviste gönderi takibini veriyorum. Bugün bunlar müşterilerin beklediği standartlar haline geldi. Otomasyonlu liman elleçlemesi, ağa bağlı makinelerin, araçların, konteynerlerin arasında otomasyonlu bilgi değişimi, Lojistik 4.0’ın anahtar kelimeleri. Gönderi araçlarının lojistik sektöründe yeni fırsatlar bulması gerekir ki; gelecekte de Almanya’nın refahının temel taşı olarak kalabilsin.

Uber gibi geleceğin platform iş modellerinin Alman nakliyecilerini zora sokacağını düşünüyor musunuz? Bunu Alman Demiryolları CEO’su Dr. Grube’nin sözleriyle ifade etmek gerekirse, bugünün taşımacılık şirketleri, bir nevi akıllı platformların taşeronları gibi, onların kontrolünde çalışan ‘arabacılara’ mı dönüşecekler?

Alman lojistik hizmetleri nitelik açısından dünyada lider konumda. Bu durum, Dünya Bankası’nın “Rekabete Bağlanma (Connecting to Compete)” başlıklı en son araştırmasında da teyit ediliyor. Uber gibi iş modelleri başarabilirse bunların yerini alabilir - ama sadece niş pazarlarda. İş erbapları, mesleklerini nasıl icra edeceklerini bilirler. Kontrat lojistiğini, proje taşımacılığını veya tek duraklı alışveriş gibi modelleri düşünün. Bu gibi durumlarda arabacılıktan çok öte kavramlar söz konusu.

Almanya’da lojistik endüstrisinin gidişatını dijitalleşme süreci belirliyor. Bu bağlamda sizin biriminizde en çok gündemde olan ilk 3 konu neler?

Birinci sırada, kapsamlı ve güçlü bir dijital altyapı geliyor. Bu anlamda geniş bant yayılımı ve federal fon programı uyguluyoruz. Herkesin dijital değişimin yeniliklerinden faydalanabilmesi için kapsamlı şekilde hızlı internet erişimi olmazsa olmaz bir önkoşuldur. Almanya’daki evlerin yüzde 71.2’sinde en az 50 Mbit/s indirme hızına sahip internet bağlantısı mevcut. Federal hükümet geniş bant fon programı yayılım için toplam 4 milyar Euro fon sağlıyor. Özellikle geleceğe yönelik cam fiber teşvik ediliyor. İkinci önemli konu da yeni mobil radyo standardı olan 5G. Bu, lojistiği önemli ölçüde şekillendirecek. 5G teknolojisi diğer yeniliklerin yanı sıra ürün takibinin bir sonraki aşamasını sağlıyor. ‘Varlık takibi’ aracılığı ile taşıma araçlarının veya ürünlerin konum verileri son derece doğru şekilde toplanabiliyor. Gelecekte sipariş tarihinden itibaren tüm taşıma süreci tedarikçiler ve müşteriler için istendiği anda gerçek zamanlı olarak erişilebilir olacak. Üçüncü temayı da otomatik ve ağa bağlı sürüş ile çekici katarları olarak adlandırıyorum. Eylül 2015’de federal hükümet “Otomatik ve Ağa Bağlı Sürüş Stratejisi – lider tedarikçi kal, pazar lideri ol, düzenli operasyon yap” başlıklı, şu anda da Federal Ekonomik İlişkiler ve Enerji Bakanlığı himayesinde yürütülen stratejiyi benimsedi. Federal hükümet, optimal çerçeve şartları ile otomatik ve ağa bağlı sürüş sistemlerinin devreye sokulması için gerekli ön şartları oluşturmak için çaba harcıyor.

Yük taşımacılığının hangi alanlarında ağ bağlantısı en fazla gelişmiş durumda? Yakın gelecekte otoyollarda otonom araçlar ve trafik akışını kontrol edecek akıllı trafik sistemlerini görecek miyiz?

Özel olarak otonom, bir başka deyişle şoförsüz araçlara göre trafik akışını düzenleyecek somut planlar henüz mevcut değil. Her şeyden önce otomatik sürüşün bir sonraki gelişim aşaması olan tam otomatik sürüş için ön şartların oluşturulması gerekiyor. Otomatik sürüş teknolojilerinin sürekli olarak gelişmesine bağlı olarak; genişleme trendi daha çok uzun vadede akıllı trafik sistemleri ile etkileşim içine girecek olan ağ komponentleri etrafında dönüyor. Yük taşımacılığında otomatik ve ağa bağlı sürüş açısından bakıldığında ise en gelişmiş uygulamalardan biri kesinlikle çekici katarları. Elektronik olarak bağlı çekicilerin yarı otomatik operasyon için pazara sunulmaya 2020 yılında hazır hale gelmesi bekleniyor.

Yaklaşık bir yıl önce bakanlığınız A9 otobanından A9 dijital test alanını kurdu. Otomatik süreç için gerçek trafik şartları altında tam olarak ağ bağlantılı bir yol test ediliyor. Binek ve ticari araçlar açısından ilk deneyimler ne durumda? Bu bağlamda netleştirilmesi gereken teknik ve yasal konular neler ve önümüzdeki yıllarda durum ne olacak?

Dijital test alanı otobanında otomatik ve ağa bağlı sürüş alanında otomotiv ve yan sanayi endüstrilerinin yanı sıra bilgi ve komünikasyon teknolojileri (ICT) sektörlerinden şirketler de yenilikçi uygulamaları test ediyorlar. Örneğin MAN bu test alanını elektronik olarak bağlı çekicilerin – yani katarların testi için kullandı. Federal hükümet “Otomatik ve Ağa Bağlı Sürüş Stratejisi” ile otomatik ve ağa bağlı sürüş sistemlerinin tanıtılması için en iyi şartları ve gerekli ön şartları oluşturmak adına bazı ilkeler benimsedi. Strateji; etkinlik altyapısı, hukuk, inovasyon, ağ oluşturma, siber güvenlik ve veri koruması ile sosyal diyalog alanlarında uygulanıyor. Örneğin yasal anlamda, şoförün otomatik sistemlerin çalışmasına güvenmesi gerektiği ve arızaların göz önüne alınmaması gerektiği gerçeğini düzenlemeyi hedefleyen karayolu kanunu değiştirmek için taslak kanun üzerinde çalışıyoruz.

Nakliye işinde çalışan küçük ve orta ölçekli işletmeler ile kurumlar da bireysel olarak e-kamyonlarını test ediyorlar. Her ne kadar daha makul menzillere sahip olsalar da bu grup için de yenilikçi çözümler söz konusu. Pil menzilleri ve gerekli altyapı anlamında ne zaman çığır açıcı bir yenilik bekliyorsunuz?

Elektrikli araçlar özellikle kent içi yük taşımacılığında emisyon ve gürültü kontrolü sebepleri ile giderek daha fazla önem kazanıyor. Şu anda araç üreticilerinin elektrikli dağıtım araçlarının teknolojik gelişimi açısından büyük çabaları var. IAA Ticari Araçlar fuarı kapsamında yüksek hacimli üretim yapan bazı ticari araç üreticileri tamamen elektrikli çekicileri pazara sunacaklarını açıkladılar. Önümüzdeki yıllarda elektrikli çekicilerin özellikle şehir içinde daha da yaygın hale gelmesi ve erişimin sürekli olarak artması bekleniyor. Buna ilaveten hidrojen / yakıt hücresi sürüş seçeneğini de takip ediyoruz. BMVI yukarıda söz ettiğim tedarik ve araştırma fonları ile mevcut eğilimleri destekliyor. 18 Mayıs 2016 tarihinde elektromobiliteyi desteklemek için kabul edilen tedbirler paketi de ayrıca, “Almanya’da Elektrikli Araçların Şarj Altyapısı” programı için 300 milyon Euro’yu içeriyor. 2017’den 2020’ye kadar kapsamlı bir yükleme altyapı ağının inşası desteklenecek. Bundan taşımacılık da faydalanacak.

Troleybüs gibi bir elektrik hattına bağlı hareket eden çekicileri alternatif olarak görüyor musunuz?

Ağır tonajlı uzun yol çekici trafiğinde orta ve uzun vadeli seçenek olarak yakıt hücresi kombinasyonlu hidrojen yakıtı kullanımını öngörüyorum. Elbette havai hatlı hibrit çekiciler de bir seçenek olabilir ama bunun önemli riskleri ve yan etkileri de olur. Eğer bu yaklaşımı sadece Almanya benimser ve komşularımızdan biri uygulamazsa tüm çekicilerin sadece üçte biri elektrikli Alman otoyollarında hibrit havai hat teknolojisini kullanır ve kalan üçte biri yanmalı motor kullanmaya devam eder. Ayrıca elektrikli olmayan otoyolları da sadece içten yanmalı motora sahip olan çekiciler kullanabilir. Havai hatlı altyapı inşası çift haneli fatura çıkarır. Arka planda bunlar olunca, maddi kaynakların, taşımacılıkta enerji kaynaklarının geliştirilmesi açısından nasıl daha amaca yönelik kullanılabileceği sorusu gündeme geliyor. Öncelikle uzun mesafeli ağır çekici trafiğinde hidrojen teknolojisine bakmak gerekiyor. Ancak bir gün beklenmedik şekilde bu yöntemin işe yaramadığı anlaşılırsa hibrit havai hatlı çekiciler olası bir seçenek olarak göz önüne alınır.

Son dönemde özellikle Stuttgart bölgesi daha sık ince-ayar alarmı vermeye başladı. Karbondioksit emisyonu konusunun şehirlerde ve lojistik şirketlerinin tedariğinde daha da kötü bir hal aldığına dair belirtiler var. Önümüzdeki yıllarda taşımacılık sektörü ne ile karşı karşıya kalır? Geleceğin şehir içi taşımalarında ne tür dağıtım kavramları ortaya çıkabilir?

Almanya'daki belediyelerin şehirlerde emisyonları azaltmaları gerektiği bir gerçek. Bunun için alternatif dağıtım konseptlerine olduğu kadar yeni trafik konseptlerine de ihtiyaç var. Elektrikli ve alternatif yakıtlı araçların daha fazla kullanımı bu nedenle federal hükümet tarafından maddi olarak destekleniyor. Elektrikli dağıtım araçları ve yolcu otomobilleri finansal olarak sübvanse ediliyor ve gerekli depolama altyapısı da kuruluyor. Alternatif taşıma gereçleri yük bisikletlerini de içeriyor. Almanya’da halihazırda şehirlerde kullanılan bu araçlar uygun şartlar sunuyor. Bu, bir aktarma noktası ve yeterli sayıda alıcı oluşturmayı da içeriyor.

Örneğin paket teslimatında giderek artan robot kullanımını göz önüne alırsanız, Endüstri 4.0 tartışmasının hala etik olarak savunulabilir olduğunu düşünüyor musunuz? Sizin bu konudaki fikriniz nedir? Taşımacılık ve lojistik sektöründeki çabaları akla yatkın hale getirmeye çalışırken Almanya’daki sosyal politika konularına da girmiş olmuyor muyuz?

Endüstri 4.0 veya Dijitalleşme anahtar kelimelerinin altında yatan gelişmelerin taşımacılık ve lojistik sektöründeki çabaları akla yatkın hale getirme olarak tanımlayamayız. Bunlar daha çok insanların 4’üncü endüstri devrimi olarak adlandırdıkları, global değişime uğrayan bilgi ve iletişim yapısındaki değişikliklerin bir ifadesi. Geleceğin çalışanları rutin ve standart aktiviteleri giderek daha az yapacak ama bugüne oranla daha geniş bir görev yelpazesi üstlenecek. Bugün bir lojistik şirketiniz varsa, gelecekte bilgi lojistiği uzmanı olacaksınız.

Nüfus yapısındaki değişiklikler ve kalifiye iş gücünün Almanya’da daha fazla dijitalleşme ve otomasyona ihtiyaç doğurduğu söyleniyor. Bu yönde başka ne tür görüşler var?

Nüfus yapısındaki değişikliği yapıcı kılmak için dijitalleşmenin yarattığı fırsatların da kullanılması gerekiyor. Dijital altyapının ihtiyacı olan da budur. Global ekonomi ve eylemler; yerel hayatı, ekonomiyi ve dijital çağda kırsal kesimde çalışıyor olmayı da dışlamıyor. Geniş bant yayılımı bu nedenle demografik değişimin etkilerini hafifletebilir. Bu değişimden en çok etkilenen kırsal kesim ve iş gücü eksikliği de dijitalleşmenin avantajlarını yaşıyor. Örneğin ülkede hızlı bir internet altyapısı varsa evden / uzaktan çalışma mümkün olabiliyor. Almanya’nın her yerinde birinci sınıf tıbbi bakım sağlayabilmek için gelecekte tele-ilaç kavramı çok daha fazla önem kazanacak. Bunun bir örneği, mikroklinik olarak adlandırılan, eğitimli personelin ön tetkikleri yapıp uzmanlara yönlendireceği yapıların oluşturulması. Mesela küçük bir hastanede uzman radyolog bulundurmaya değmez. Hastalara tele-radyoloji, yerinde bilgisayarlı tomografi gibi görüntüleme teknikleri sunulabilir. “Ortak klinik”teki radyolog dijital kayıtları alarak değerlendirir. Böylece hasta yolda kaybedeceği süreden, hastane de toplam süreden ve masraftan tasarruf etmiş olur. Tabii ki bu noktada yüksek güvenlik standartlarına uyulması gerekir.

Bir başka örnek de sensör sistemleri. Kalp ve damar hastalıkları başlıca ölüm nedenleri arasında yer alıyor. Hastalar uygun sensör ve görüntüleme teknikleri ile izlenebilirse kalp krizinin akut riskleri azaltılabilir. Bu da özellikle merkeze uzak kırsal kesimler için önemli bir faktör olan müdahale sürelerini kısaltır. Son 40 yılda Avrupa’da ortalama ömür beklentisi 10 yaştan fazla arttığı için bu tür medikal bakım / görüntüleme hizmetleri giderek daha da önemli hale geliyor.

“AB 2016 Trafik İzleme Raporu” verilerine göre Almanya, Hollanda ve İsveç’in ardından üçüncü sırada yer alıyor. Taşımacılık endüstrisinin altyapı açısından önümüzdeki yıllara ilişkin beklentisi ne olmalı? Şu anda hangi programlar planlanıyor?

Yeni “2030 yılı Alman Federal Ulaştırma Altyapı Planı” 3 Ağustos 2016 tarihinde federal kabine tarafından onaylandı ve bakanımız Sayın Alexander Dobrindt tarafından açıklandı. Bu planın amacı altyapı bakım ve inşası için yönetilebilir bir strateji oluşturmak. Yeni federal yol haritası 269.6 milyar Avro hacme ve 1,000’in üzerinde projeye sahip. 173.2 milyar Avro olan 2003 yılı planına göre gözle görülür bir artış var. Bu toplam yatırım hacminin yüzde 49.3’üne tekabül eden 132.8 milyar Avro karayolu, 112.3 milyar Avro (% 41.6) demiryolu ve 24.5 milyar Avro (% 9.1) da denizyoluna ayrılıyor. Ana aksların ve merkezlerin güçlendirmesine odaklanılıyor. Otoyollarımızda güzergahların mesafelerini azaltmak için gerekli tedbirleri alıyoruz. Demiryolunda yaklaşık 800 kilometrelik güzergahta sıkışıklıkları azaltmaya çalışıyoruz.

Demiryolu yük taşımacılığı, büyüme oranları ve olumlu geleceği (intermodal / konteyner taşımacılığı) ile gündeme geliyor. Pan-Avrupa bölgesindeki tüm özelleştirme çabalarına rağmen uygulamada her bir ülkenin halen birbirinin sisteminden oldukça farklı şekilde işlediğine ilişkin bir izlenim mevcut. Size göre önümüzdeki yıllarda demiryolu yük trafiğinde sınır geçişlerinde ne tür gelişmeler olacak ve bu sistemler arasındaki ağ bağlantılarının derecesini nasıl değerlendiriyorsunuz?

Aslında uluslararası demiryolu yük taşımacılığı şu anda potansiyelinin gerisinde işliyor. Beklenen yük taşıma hacimlerini çevre dostu yöntemler ile güçlendirmek şart. AB sınırlarında bu, TEN koridorları ve aynı zamanda yeni yapılan sınır ötesi yük taşıma koridorları üzerinden yapılıyor. Avrasya demiryolu yük trafiğindeki artış çok memnuniyet verici ancak halen mevcut olan teknik ve yasal sorunların ortadan kaldırılması gerekiyor.

Lojistik bakış açısı ile şu anda Türkiye’de incelenmesi gereken çok sayıda altyapı projesi var (3’üncü Boğaz Köprüsü, boğazın altından geçen tüp geçit vb). Bu bağlamda Türkiye’den ne öğrenebiliriz ya da tersine bizden öğrenecekleri ne var?

Etkili bir altyapı ekonomik büyüme için ön koşuldur. İstanbul’daki gibi geniş altyapı projeleri uluslararası arenada rekabetçi kalabilmek için her zaman önemli olacaktır. Almanya’da büyük ölçekli projeler, zaman zaman bütçe veya teslim süreleri tutturulamadığı için manşete çıkıyor. Ne var ki, Almanya’nın temel uzmanlıklarından olan planlama ve inşaat konuları halen hem milli hem de uluslararası anlamda yüksek itibara sahip. Her yıl Alman planlama ve inşaat endüstrisi binlerce başarılı proje uyguluyor. Bu köklü ünü korumak için 2015 yılının sonunda federal kabinede büyük ölçekli bir eylem planı benimsedik. “Önce dijital, sonra gerçek inşaat” mottosu ile dijitalleşmenin sunduğu avantajları kullanacağız. Risklere daha fazla dikkate alacak, birbirimiz ile daha ortaklık odaklı biçimde ilişki kuracak ve kamuoyuna karşı daha şeffaf olacağız. Uygulama tam hız devam ediyor. Deneyimlerimizi Türk ortaklarımıza da aktarmak istiyoruz.

15. Atlas Lojistik Ödülleri Sahiplerini Buldu
Ekol Uluslararası Taşımacılık Artık DFDS Oldu
Gebrüder Weiss, logitrans'ta Lojistik Çözümlerini Paylaşacak
Ekol Transport Satışı Gerçekleşiyor
MRLlog Filosu, 50 Yeni Renault Trucks Çekiciyle Güçleniyor
Lalamove Türkiye’de Faaliyete Başladığını Duyurdu