Ekol Lojistik, Mercedes Ve Henkel’e de Lojistik Hizmet Sunacak

Somut adımlarla ilerleyerek 2012 yılında Avrupa’da B2B segmentinde en çok tanınan Türk markası olmayı amaçlayan Ekol Lojistik,

Mercedes-Benz ile gerçekleştireceği proje çerçevesinde Mercedes-Benz’in tedarikçilerinden parçaların toplanıp fabrikalara götürülmesi, yedek parça sistemlerinin oluşturulması, boş ambalajların döndürülmesi işini yürütecek.

Mercedes-Benz projesinden büyük bir dilim alma başarısını gösteren ilk Türk şirketi olan Ekol, Henkel ile yapılan anlaşma çerçevesinde de Ankara’da Henkel için dağıtım merkezi inşaa edecek. Dağıtım merkezi için 50 bin metrekare arazi yatırımı yapan Ekol Lojistik, 2008 yılının Ocak ayında kısmi olarak dağıtımlara başlayacak.  

Yıllık cironun yüzde 17 ile yüzde 25 arasındaki kısmını otomasyona ayıran ve yurtdışında yeni acentelikler açmayı planlayan Ekol Lojistik’in yatırımları ve yeni projeleri ile ilgili söyleşi yaptığımız Ekol Lojistik Genel Müdürü Cem Kumuk, “Dünya markası olmak için somut ve planlı hareket ediyoruz. Ekol’ün bir Türk şirketi olduğu, internete girildiğinde genel merkezi Türkiye’de olduğu için anlaşılacak” şeklinde konuştu.


* Sayın Kumuk, lojistik sektörü ile tanışmanız nasıl oldu? O yıllarda Türkiye’de sektörün durumu nasıldı?   

1985 yılında üniversite öğrencisiyken uluslararası taşımacılık sektörüne girdim. Bir süre sonra Almanya’da Goethe Üniversitesi Sosyal Ekonomi Bölümü’ne kayıt yaptırdım. Almanya’da iki dönem okuduktan sonra geri döndüm. Türkiye’ye dönerken Alman profesörüme uluslararası taşımacılık işinde çalıştığımı söyledim ve bana sadece taşımacılık değil lojistik konusuna yönelmemi, lojistiğin ölmeyecek bir sektör olduğunu söyledi.  

Lojistik o zamanlar Türkiye için çok iddialı bir kavramdı. Uluslararası taşımacılık henüz kamyon hareketlerinden ibaretti. Parsiyel taşımacılıkta Avusturya, İsviçre, Almanya ortak sınırının olduğu bölgelerde herkes birileri ile anlaşma yapmıştı. Parsiyel yükler Türkiye’den giderdi, herkes sınır bölgelerinde malı indirirdi ve Avrupalı taşımacalar yükleri taşırdı. Lojistiğin alt açılımını merak ettim ve gördüm ki o dönemde bu kavram Türkiye için iki beden büyük gözüküyordu.

O zamanlar Oktrans olarak Kadıköy Rıhtım Caddesi’nde bir apartman dairesinde iki masa ve telefonla iş yürütüyorduk. Türkiye ve Fransa arasındaki ilişkiler hızlı bir şekilde gelişiyordu ve Türkiye’nin tekstil ihracatının patlama gösterdiği yıllardı. Fransız tekstil alıcıları ve katalog yolu ile ürün alan şirketler Türkiye’den ciddi miktarlarda tekstil ürünü almaya başlamışlardı. Bizim için komple taşımacılık bitmişti; ben artık Fransa’ya İstanbul’dan çıkıp haftanın belirli günleri doğrudan parsiyel sevkıyat başlatacağım dedim. İlk müşterilerimiz gelmeye başlamıştı ama hacimlerimiz TIR doldurmaya yetmiyordu. Haftada 25–30 metreküp mal topluyorduk.

Ekol Lojistik Yönetim Kurulu Başkanı Ahmet Musul da o sırada Unatsan’da çalışıyordu ve Türkiye’nin önde gelen otomotiv firmalarından birinin ağır ama hacim olarak aracı doldurmayan bazı yüklerini taşıyordu. Biz bu iki yükü biraraya getirdik ve aracı bu şekilde göndermeye başladık. Daha sonra bizim haftalık 30 metreküplük yükümüz 200–300–500 metreküp olmaya başladı ve biz her gün Fransa’ya 4–5 tane parsiyel araç kaldırmanın yanısıra İngiltere’ye de taşıma yapmaya başladık. Fransızlarla işbirliği yaparak sektörde yabancı bir şirketin Türkiye’de şirket kuruş şekli gibi değil de ortak olarak işbirliğine girdik. Sektör de bu anlamda başarılı olduğu için yabancı ortak alan ilk yapıyı da kendi içimizde kurmuş olduk.

* Ekol çatısı altına girişinizi ve Ekol’ün bugünlere geliş serüvenini anlatabilir misiniz?

O dönemde Unatsan, Avusturya ve Almanya’da çok iyi parsiyel taşımalar yapıyordu. Gelen teklif üzerine ben de Unatsan çatısı altında girdim. Sonra da Ahmet Musul Ekol’ü kurmaya karar verdi. Ben Unatsan’da çalışmaya devam ettim fakat Unatsan’ın sahibi Ömer Bey’i kaybedince eski vizyonu bulamadığım için ayrıldım ve 1998 yılında Ekol’e katıldım.

Ekol çatısı altına girdiğimde uluslararası karayolu, havayolu ve kısmen de deniz acenteliği yapıyorduk. 2003 yılında Unatsan ile birleşerek birbirini yok etmeden iki şirketin birleşmesinin Türkiye’deki ilk örneğini sergiledik. Bu bizim için kolay oldu çünkü hepimizde Unatsan kökeni olduğu için kültür değişimi, doku uyumazlığı yaşamadık.

1998 yılından itibaren de özellikle entegre lojistik çözümlerinde ciddi atılımlar yapmaya başladık. Artık taşımacılığın nefesinin bu sektörü bir yere götürmeyeceğini biliyorduk. Gelişmiş ülkelerde olduğu gibi entegre lojistik sistemlere geçiş yapmamız gerekiyordu. Ama bu sisteme geçiş bir geceden ertesi sabaha olmuyor, bu bir kültür devrimi ve bilgi birikimi gerektiriyor. Çünkü Batı’da bu iş bilim olarak ele alınıyordu. Kabuk değiştirmemiz gerekiyordu ve ben İngiltere’ye gittim. Entegre lojistik sistemler ve tedarik zinciri yönetimi üzerine üniversite seviyesinde ders aldım. Baktım ki işin ucu bucağı çok farklı yerlere gidiyor. İşte o çok farklı yerlere gidiyor denilen noktada altyapıyı hazırladıktan sonra biz işe başladık.

Biz fotoğrafın bütününe bakıyoruz. Filin sadece hortumuna yönelik çözüm geliştirebiliriz ama bunu geliştirebilmemiz için filin tamamını görmemiz gerekiyor. Resmin tamamını gördükten sonra biz o resmin içinde nerelerde katma değer yaratacağımıza ve müşterilerimizin süreçlerini nerelerde iyileştirebileceğimize bakıyoruz. Sonuçta bu şirketlerin özellikle de yabancı sermayeli şirketlerin hepsinin lojistik altyapıları var. Lojistiği iyi biliyorlar. Ama biz onların bilmediği bir şeyi biliyoruz. Onlar kendi içlerinde hangi ürünü üreteceklerini, nereye satacaklarını iyi biliyorlar diğerleri ise onların yan işleri ve bu yan işleri çok önemsemiyorlar. Biz inceliyoruz ve katma değer sağlayabileceğimiz nereyi gördüysek, tasarruf sağlayabileceğimiz yerleri söylüyoruz. Aslında baktığınızda lojistik maliyetlerde o kadar büyük tasarruf kalemleri var ki firmaların bunu anlayabilmesi gerekiyor.


* Lojistik artık teknoloji ile fazlasıyla beslenen bir sektör. Bu konuda ne gibi çalışmalar yapıyorsunuz?

Lojistiğin sofistike yönlerine kaymaya başladık ve tekstil - perakende lojistiğine girdik. Hadımköy’de bir tesis inşaa ettik. Bu tesisi inşaa ettiğimizde ilkti ve Avrupa’da eşi benzeri yoktu. Bu tesislerimizde herşeyi makine yapıyor. Biz insanı, eşyayı bir yerden bir yere taşıyan pozisyondan çıkartıp daha çok stratejik ve taktik anlamda karar alan sürecin içinde yer alan mekanizmaya getirdik. Depoda malın alınıp bir yerden bir yere götürülmesini mümkün olduğu kadar otomatik konveyörlere yaptırıyoruz. Askılı taşımalarda akıllı taşıma sistemlerine dönüyoruz. İşin artık sofistike otomasyonlarına geçtik. Bunları yaparken çok önemli bir unsur var; bilginin yönetimi. Bilginin yönetimini iyi sağlamazsanız, kendinize iyi bir veri tabanı oluşturmazsanız, bilgiyi elektronik ve otomatik olarak işlemezseniz bu verimlilikleri sağlamanız mümkün değil.

Bilgi işlem ve yazılım, bizim mesleğimiz değil. Ama baktık ki böyle bir yapıyı kurmamız gerekiyor. Bizim ihtiyaçlarımızı karşılayacak bir yazılım oluşturma sistemini kuracak yapıyı içimizde oluşturmamız gerekiyor. Bugün dünya üzerinde lojistik hizmetler ya da tedarik zinciri yönetimi üzerine başkaları tarafından yapılmış paket yazılımlar mevcut. Fakat bu yazılımlar bizim gibi üçüncü parti hizmet veren firmalar için yeterli değil. Çünkü lojistiğin temel ihtiyacını aldığınızda belli bir yere kadar diğer müşterilerle aynıdır ama belli noktadan sonra dallanmalar başlar. Paket yazılımlar dallanma noktasından itibaren o dallanmalara cevap veremez duruma geliyorlar. Kolay, hızlı uyarlanabilir ve çeşitlendirilebilir değiller. Kendi içimizde bir yapıyı kurduğumuzda ise ağacın gövdesinde herkese aynı hizmeti vermenin yanında dallanma başladığında yazılımın içine birtakım yenilikler ekleyerek farklı müşterilerin farklı ihtiyaçlarına cevap verebiliyoruz. Lojistik hizmetlerin yanında yazılım hizmetleri ile de desteklenen elektronik bilgi arayüzleri oluştu. Firmalardan bilgiler elektronik olarak geldiği veri tabanında olan bilgiler ile süreçlerde birbirlerini beslediği için eskiden saatler süren işler şimdi bir tuşa basma süresinde hallediliyor. Böyle olunca da hesaba vurduğunuzda 100 binlerce Avro tasarrufular ortaya çıkıyor. Ama tabi geçmişte yapılmışlarla geleceği devam ettirmek mümkün değil. Çünkü gölgenizi arkanıza aldığınızda bir yere varamazsınız, gölgenizi önünüze almanız ve ona yetişmeye çalışmanız gerekir. Biz Ekol olarak böyle hareket ediyoruz.

* Halihazırda devam eden yatırımlarınız neler?

Bizim Adidas ile başladığımız ve spor endüstrisine yönelik çözümler geliştirdiğimiz bir dönem vardı. Bu dönem 4-5 sene önce başladı ve yine Adidas ile 6 yıllık bir kontrat yeniledik. Adidas ile başladığımız bu yol bizi spor endüstrisine yönelik spesifik çözümler geliştirmeye yöneltti. Adidas ile birlikte dünyada lider diğer markaları da bünyemize kattık. Şu anda Ekol Lojistik, spor endüstrisindeki dünya devlerinin neredeyse Türkiye’deki tek hizmet sağlayıcısı. Adidas’a hizmet vermeye bin 500 metrekarede başladık, şu anda 18 bin metrekarede devam ediyoruz. Biz Adidas ile başladığımızda Adidas sadece ürünlerini Türkiye’ye getirir, mağazalara ve bayilere dağıtırdı. Şimdi Adidas ürünlerini Türkiye’ye getiriyoruz. Türkiye’de satılacak ürünleri ayırdıktan sonra Romanya, Bulgaristan, İsrail, Kıbrıs gibi yakın coğrafyadaki mağaza siparişlerini de Türkiye’de hazırlayıp gönderiyoruz. Böyle olunca hacim de büyüdü ve konvansiyon sistemlerle yapılan bir iş artık bu sistemlerle yapılamaz hale geldi ve Gebze Şekerpınar’da ultra modern bir tesis yaptık ve 20 milyon Avro’luk toplam yatırımla tesisi tamamlayacağız. Şu anda 10 milyon Avro’su tamamlandı. Bina yatırımı bitti, otomasyon yatırımlarının da yarısı bitti, diğer yarısı devam ediyor. Otomasyon yatırımlarına çok önem veriyoruz. Bizim depolarımızda artık insanlar kulaklıklarını takıyorlar, ağızlarındaki mikrofonlarıyla sistemin sesli yönlendirmesinden siparişler toplanıyor. Bunun da Türkiye’de örneği yok.

* Bu tür malzemeleri tedarik edecek firmaları Türkiye’de bulabiliyor musunuz?

Birtakım hayaller canlandırıyoruz ve bunu yapmamız için gerekli bileşenleri çıkartıyoruz. Sonra da internetten bu tür ürünleri üreten firmalar olup olmadığını araştırıyoruz. Eğer istediğimiz gibi ürünü üreten bir firma yoksa firmayı çağırıyoruz ve istediğimiz ürünü tanımlıyoruz ve yarattırıyoruz. Örneğin bu sesli sistemlerle ilgili olarak İsrailli bir firma ile çalışıyoruz. Dikey tablalı depolama ve sipariş elleçleme sistemlerinde bir Alman firması ile çalışıyoruz. Kendi teknik ekibimiz birçok otomasyonu kendileri yapıyorlar.

Şu anda şirketimizde çok ciddi sayıda endüstri mühendisi ve yazılımcı arkadaşımız çalışıyor. Önemli bir Ar-Ge projemiz var ve Ar-Ge ile süreç yönetimi iki ayrı departman ama kol kola çalışıyorlar. Otomasyon ekipmanlarını da işin içine koyarsak yıllık ciromuzun yüzde 17 ile yüzde 25 arasındaki kısmı otomasyona gidiyor.

* Yeni yatırımlarınızdan ve projelerinizden söz eder misiniz?

Hayata geçireceğimiz yeni projelerimiz var ve bu projeler için arazi aldık. Mercedes-Benz projesinde büyük bir dilim almayı başarmış bir Türk şirketi olarak tarihe geçtik. Ekol olarak Mercedes-Benz’in Hoşdere ve Aksaray fabrikalarına Türkiye’deki yan sanayi ürünlerinin toplanıp gönderilmesi ve boş ambalajların döndürülmesi işlemlerini gerçekleştireceğiz.

Mercedes-Benz Türk’ün 40’ıncı yılını kutlamak üzere yöneticileri yurtdışından geldi ve orada söylenen bir söz vardı; ‘Şu anda Hoşdere Fabrikası’nda 2 bin 700 seviyesinde olan otobüs üretimi, birkaç yıl içinde 5 bin adede çıkacak.’ Aynı şekilde Aksaray Fabrikası’nın da büyük hedefleri var ve bu hedefler işin hacmini gösteriyor. Bu ciddi bir yan sanayi entegrasyonu gerektirir. Mercedes’in birçok ulusal tedarikçisi var. Parçaların toplanıp fabrikalara götürülmesi, yedek parça sistemlerinin oluşturulması, boş ambalajların dönmesi gibi düşünüldüğünde müthiş bir altyapı görülüyor.

Bunun dışında yeni bir projemiz daha var. Henkel, üretimini ve lojistik sistemlerini İstanbul’dan taşıyor. Henkel bugüne kadar stok yönetimi, envanter yönetimi, dağıtım gibi konularda hiçbir zaman dış kaynak kullanmadı. Hatta bu düşünce Türkiye için sempatik bile değildi. Şimdi biz Henkel için Ankara’da 50 bin metrekare büyüklüğünde bir arazi satın aldık ve oraya yeni bir dağıtım merkezi inşaa etmeye başlıyoruz. Arazinin tapusunu alacağız ve Ocak ayında kısmi olarak oradan dağıtım hizmetine başlayacağız. Modüler bir inşaat sistemi ile aşama aşama büyüyecek bir yapı olacak ve dağıtım merkezinde full otomasyon olacak, insan çalışmayacak.

Bunların dışında bir gelişme daha var. Türkiye’de şirketlerin yaşam grafiklerine baktığınız zaman; belli kilit kadrolar tarafından şirketler kurulur ve o kilit kadroların dinamizm ve enerjisi ile gidebildiği yere kadar gider ve sonra o kadro ya da hissedarlar kendilerinden sonra gelen çocuklarına ya da akrabalarına yönetimi devrettikten sonra problemler yaşanmaya başlar; doku uymaz, kültür uymaz… Biz Ekol’ü Ekol yapanın Ekollüler olduğunu fark ettik. Ekol’ün şu andaki hissedarlık yapısı anonim şirket olmanın gerektirdiği bir yapı içinde ama şirket kurucumuzun hisselerin büyük bölümüne sahip olduğu yapımız var. Ekol’ü kişilerden bağımsız kılıp ölümsüz hale getirebilmek için önümüzdeki yıl radikal bir adım atacağız. Uluslararası danışmanlık şirketlerinin bir yapısı vardır. Şirkette çalışan yöneticilere çalıştıkları sürece hisse devri yapılır; bu hisse transfer edilebilir ya da miras yoluyla devredilebilir bir hisse değildir. Sadece kişi şirkette çalıştığı süre içinde o kişi üzerindedir. Kişi şirketten ayrılırken bir prosedür dahilinde hisseler kişiden alınır ve şirkete devredilir. Kişinin ayrılma ya da çıkış durumuna göre bedel ödenir ya da ödenmez. Şu anda kurucumuzun üzerinde olan majör hisselerin en aşağı yüzde 51’ini şirket yönetimimize paylaştıracak şekilde bir harekete geçiyoruz. Bu çok önemli bir adım. Ekol bin 800 kişilik büyük bir aile. Ekol artık lojistik sektöründe Türkiye’yi Avrupa’da temsil eden bir marka. Böyle olduğu için Ekol’ün kişilerden bağımsız hale gelmesi gerekiyor.

* Yeni projeler ve yatırımlar sonrasında Ekol’ü taşımak istediğiniz noktayı ifade edebilir misiniz?

Önümüze bir hedef koyduk. 2012 yılında Avrupa’da B2B segmentinde en çok tanınan Türk markası olmayı amaçlıyoruz. Çünkü bugün gerçekten Ekol dünya devi şirketlerin profesyonelleri tarafından tanınan bir şirket oldu. Şirketler artık birbirlerine referans verir hale geldiler.

Bunun yanında şu anda Avrupa’dan Avrupa’ya hareketlerimiz var. 2008 yılında bunu daha da geliştireceğiz. Benelüks’te şubemizi açıyoruz. Arkasından Bulgaristan, Romanya ve Danimarka gelecek. Bunlar planlarımız dahilinde. 2008’e yetişir mi bilmiyoruz ama İspanya ve Fransa da şuba açacağımız ülkeler arasında yer alıyor. Dolayısıyla dünya markası olmak için somut ve planlı hareket ediyoruz. Ekol’ün bir Türk şirketi olduğu internete girildiğinde genel merkezi Türkiye’de olduğu için anlaşılacak.

* Yeni projeleriniz doğrultusunda araç yatırımları devam edecek mi? Geniş araç filonuzu nasıl yönetiyorsunuz?

Filomuzda 400’e yakın aracımız var. Mercedes-Benz projesi ile birlikte Ekol filosundaki araç sayısı 1000’e ulaşacak gibi görünüyor. Filomuzun yönetimi Ekol Lojistik Hizmetler Ltd. Şti. tarafından yapılıyor. Bu şirket ayrı bir kadroyla çalışmıyor ama ayrı bir gider merkezi olarak hizmet veriyor. Ekol, karayolu taşımacılığı için o şirketimizden hizmet alıyor. Karayolu taşıma performansının sadece yüzde 65’ine Ekol Lojistik Hizmetler Ltd. Şti. cevap veriyor. Ekol hala karayolu taşımacılığının yüzde 35’ini dışarıdan sağlanan tedarikçilerden yapıyor.

Firmamızın Ekol Akademi sismli bir organizasyonu var. Şoför ya da depodaki mavi yakalı arkadaşımız Ekol’de işe başlamadan önce bu akademide oryantasyona tabi tutuluyor. Biz kimiz? Ne yapıyoruz? Bunları anlatıyoruz. Ayrıca bir dosyamız var. Şoför başına birşey geldiğinde indeksteki maddelerde ne yapması gerektiğini bu dosyaya bakıp görüyor. Bu dosya onların sürekli yanlarında duruyor. Yani biz yolu çiziyoruz ve sınırları koyuyoruz; buna uygun hareket etmek şoförlerin sorumluluğunda. Artık çekicinin tankından 10 litre mazot eksilse dahi onu anında görebildiğimiz teknoloji mümkün. Normal tüketim dışında ani tüketim olduğunda sistem bizi uyarıyor. Şoförler artık eskisi kadar özgür değiller.

* Ekol için 2007 yılını kısaca değerlendirir misiniz? 2008 yılı için beklentileriniz nelerdir?

2007 yılını 115–120 milyon Avro civarında kapatacağımızı tahmin ediyoruz. 2007’de hayata geçireceğimiz bazı projeleri bizden kaynaklanmayan nedenlerle ötelemek zorunda kaldık. Aslında biz bu rakamı 140 milyon Avro civarında düşünüyorduk. Söz konusu projelerin 2007 yılında gerçekleşmemesi, gerçekleşmeyen rakamın 2008’e eklenmesine neden olacak. 2008 bütçe çalışmaları şu anda devam ediyor. 2008 bütçesini 140 ile 160 milyon Avro arasında planlıyoruz. Yeni projelerin ciroya yansıması hemen olmuyor. Biz bu hesabı yaparken kesin elde edebileceğimiz rakamları tespit ederek belirliyoruz.   

Türkiye’de nakitlere bakıldığında Ekol Lojistik, sektöründe denizyolu armatör şirketleri hariç şu anda ikinci konumda. Türkiye’de istatistikler kesin rakamları veremiyor. Ayrıca şirketler sadece cirolarına bakılarak değerlendiriliyorlar. Bizim ilk 20 müşterimizin toplam ciro üzerindeki payı yüzde 23.71’dir. Bu müşterilerden birini kaybetmemiz ciromuzda büyük oynamalar yapmaz. Fakat tek bir müşteriden elde edilen gelirle cirosu yükselen firmalar var ve bu firmalar o müşterilerini kaybettiklerinde cirolarında çok fazla düşüş oluyor. Bu nedenle şirketleri sadece ciroya göre değerlendirmemek gerekiyor.

15. Atlas Lojistik Ödülleri Sahiplerini Buldu
Ekol Uluslararası Taşımacılık Artık DFDS Oldu
Gebrüder Weiss, logitrans'ta Lojistik Çözümlerini Paylaşacak
Ekol Transport Satışı Gerçekleşiyor