Erkurt Holding Yönetim Kurulu Başkanı Âli Kerem Alptemoçin: Elektrikli Araçta Acele Eden Batı’nın Hesabı Şaştı

Erkurt Holding Yönetim Kurulu Başkanı Âli Kerem Alptemoçin, Batı dünyasının elektrikli araç dönüşümüne aceleci yaklaşarak stratejik bir hata yaptığını belirtti.

Batarya üretimindeki dengesizlik ve maliyet farkları nedeniyle Avrupa'nın Çin ile rekabet edemediğini vurgulayan Alptemoçin, bu durumun Türkiye için önemli fırsatlar barındırdığını ifade etti.

Erkurt Holding’in 46’ıncı yılı nedeniyle açıklamalarda bulunan Yönetim Kurulu Başkanı Âli Kerem Alptemoçin, batarya üretimi ve elektrikli araçlara ilişkin olarak; “Batı’nın stratejik avantajının olmadığı bir konuda neden bu kadar aceleci davrandığını anlamak pek mümkün değil” diyerek, ”Bu hesabın şaştığını da yavaştan görmeye başladık” dedi. 

Alptemoçin’in, konuyla ilgili açıklamaları şöyle: Küresel dinamiklerin yanı sıra, otomotivin kendi değişkenleri de bizim açımızdan hayati önem taşımakta. Bildiğiniz üzere dünyada çok ciddi bir elektrikli araca dönüş furyası başladı. Batılı devletlerin fosil yakıt kullanımının atmosfere verdiği zararı elimine etmek için sahiplendiği elektrikli araç dönüşümü, taşıt aracı üretilen her yerde bir dönüşüm hedefi haline geldi. Bunun için üreticiler, ardı ardına yeni modeller geliştirmeye ve mevcut üretim hatlarını elektrikli araç üretimine dönüştürmeye başladı. Çok ciddi yeni yatırımlar yapıldı. Tesla’nın öncülük ettiği bu durum tüm dünyayı sardı diyebiliriz. Hatta Avrupa Birliği, karbon salınımını azaltmak adına gelecek senelerde yürürlüğe girecek olan yeni şartnameler ile bu dönüşümü otomotiv sektörünün dışına da taşıdı. Ancak Batı dünyası bana göre çok önemli bir stratejik hata yaptı ve bu dönüşüm için çok aceleci davrandılar. Neden mi? Dünyadaki lityum iyon batarya üreten ülkelere ve fabrika sayılarına bakacak olursak; Çin’deki toplam yatırım ile dünyanın geri kalanındaki toplam yatırım arasında kolay kolay kapanamayacak devasa bir fark var. Batarya üretimi için gerekli olan lityum rezervlerine baktığımızda ise bunun yüzde 79’unun Şili, Arjantin, Bolivya ve Avustralya’da olduğunu görüyoruz. Çin’de ise dünya lityum rezervinin yüzde 8’inin olduğu görülüyor. Bu tabloya bakınca hem lityum yataklarının olmaması hem de batarya üretiminin çok kısıtlı olması sebebiyle Batı’nın stratejik avantajının olmadığı bir konuda neden bu kadar aceleci davrandığını anlamak pek mümkün değil. Bu hesabın şaştığını da yavaştan görmeye başladık. Çünkü Avrupa’da ve Amerika’da üretilen elektrikli araçlar maliyet olarak Çin üretimi elektrikli araçlarla rekabet edemiyor. Avrupa’da satılan Çin üretimi elektrikli araçlar, Avrupalı rakiplerinden yüzde 30-40 gibi daha ucuz. Üstelik, Çin mallarının kalitesi konusundaki şüpheler de artık geçerliliğini kaybediyor. Hükümetler elektrikli araçta ve karbon ayak izi konusundaki ısrarlarında herhangi bir değişikliğe gitmezlerse, Avrupa’da özellikle Almanya, İngiltere, Fransa ve İspanya gibi yüksek maliyetli ülkelerdeki bazı fabrikaların kapatılması veya taşınması kaçınılmaz olacaktır.”

“Türkiye, otomotivde kaybettiği potaya yeniden girebilir”

Otomotive sanayiinde Türkiye’yi bekleyen olasılıklara da değinen Alptemoçin, şunları söyledi: “Bana göre Avrupa’daki bu üretimin kaydırılabileceği en güçlü adaylar Romanya, Macaristan ve Sırbistan’dır. Bu ülkeler Orta ve Doğu Avrupa pazarlarını beslerken, Batı Avrupa pazarını beslemek için de Fas ön plana çıkıyor. Türkiye maalesef şu anda bu potadan bir miktar çıkmış gibi duruyor. Her ne kadar kaliteli araç üretimi ve gelişmiş yan sanayisiyle bu ülkelerin ilerisinde de olsa, artan maliyetleri ve istikrarlı olmayan ekonomisiyle riskli olarak görülüyor.

Buradaki en belirleyici konu, Batılı araç üreticilerinin ağırlıklı olarak köklü, Ar-Ge kabiliyeti yüksek, çok uluslu ve multidisipliner şirketleri tercih etmesidir. Bu şirketler, dünya üzerinde 40-50 fabrikası olan ve araç üretim yerlerine yakın konumlanan şirketlerdir. Ancak bu şirketler çok yüksek ciroları, çok lokasyonda çok farklı modellere hizmet vermeleri ve sayıları on binlerle ifade edilen çalışanlara sahip olmaları nedeniyle de kaçınılmaz olarak operasyon maliyetleri yüksek olan şirketlerdir. Bu durum, nasıl ki araç üretimi için Fas’ı, Sırbistan’ı, Macaristan’ı ve Romanya’yı ön plana çıkartıyorsa, yan sanayi için de daha lokal ama üretim kabiliyeti ve kalitesi belirli bir aşamaya gelmiş bizim gibi şirketleri tercih potasına sokuyor önümüzdeki dönem. Bu durumun ne kadar büyük fırsatlar barındırdığını tahmin edebilirsiniz. Umuyorum ki ülkemizdeki ekonomik problemler hükümetin ortaya koyduğu plana uygun olarak gelişir ve enflasyonuyla, faiziyle, arz-talep dengesiyle bir düzlüğe çıkar ve biz, hem OEM’ler hem de yan sanayi olarak şu anda kaçıyormuş gibi görünen bu fırsatı değerlendirebiliriz.”

Ticari Araçlarda İhracat ve Üretim Dengesi Sağlandı
Kolay Gelsin Filosunu FIAT ile Güçlendirdi
Türk İhracatı ‘Lojistik Sektörü’ İle Yükseliyor