Türkiye’nin taşımacılık öyküsünde ‘yerli-yabancı’ pek çok isim geçer. Bunların hemen hepsinin yolları bir şekilde kesişmiştir. Nakliyecilerin kendilerinin değilse bile araçlarını satın aldıkları üreticilerin, satıcıların, ithalatçıların iş yaptığı isimlerden biri de Avusturyalı Franz Blum’dur. Bu, iri cüssesi ile gelişmiş Avrupalı ırkının tipik temsilcisi ‘adam’, mensubu olduğu kültüre inat sempatik kişiliği ve uzun süredir devam eden sıcak ilişkileriyle, Türkiye ticari taşıtlar ve lojistik sektörünün iyi bilinir bir ‘neferi’ durumundadır. Yıllardır var olduğu Türkiye pazarında ve taşımacılık sektöründe 25 yılı tamamlayan şirketi Vega’yı kurup geliştiren Blum, çeyrek asır boyu birlikte yol aldığı dostlarıyla Viyana’da bir kutlama gerçekleştirdi. Biz de tanığı olduğumuz 25. yıl etkinliği anısına Franz Blum ile bu ilginç söyleşiyi gerçekleştirdik.
Türkiye’nin lojistik önemine inancını vurgulayan Blum, ‘Ulusoy bir nevi beni evlat edindi’ diyerek Saffet Ulusoy ile ilişkisini, ‘en önemli şey maliyet liderliğidir’ diyerek piyasaların beklentisini vurgularken, ‘gizli konseptler üzerinde çalışıyoruz’ diyerek yeni beklentiler üretmeyi de başarıyor. ‘Üçüncü bir RO-RO hattı bile gerekebilir’ diyen, faal RO-RO operatörlerinin başarılarının altını çizen Blum, bizimle ilişkisi için de; ‘bu ilişki piyasalara bir geri bildirim niteliği taşıdı, sonuçta pazarın habere ihtiyacı var’ gibi değişik bir değerlendirme yaptı.
Sonuçta, kendi işindeki başarısını uluslararası düzeyde kanıtlamış birinin ağzından, okunmaya değer bir söyleşi ortaya çıktı. Patronlara, patron adaylarına ve profesyonellere yarayacak değerlendirmeler taşıyan bu söyleşinin ilk sorusu, Vega’nın 25. yılına ilişkin oldu.
Vega’nın başarılarla dolu çeyrek asrı temsil eden 25. Kuruluş Yıldönümü’nü tebrik ederiz. 25’inci yıl kutlamalarının ana teması nedir?
25’inci yıl kutlamamız için Vega’nın tüm tarihine tanıklık etmiş insanları davet ettik. Çünkü bir şirket girişimci ruhundan olduğu kadar, dışarıdan elde ettikleri ile yaşar. Bu bir yapboz gibidir; binlerce taş vardır ve birilerinin bunları nereye koyacağını belirlemesi gerekir. Kutlama için yaklaşık 250 kişi davet edildi ve davetlilerin her biri şirket ile bir şekilde bağlantıya sahip. Bazılarından bir şeyler öğrendim, bazılarından da olumlu şeyleri alıp yeni bir sisteme dahil ettim. Vega’nın tarihinde en önemli rollerden biri de Sayın Saffet Ulusoy’a aitti. Bir öğrenci olarak ofisine gittiğimde Irak ve İran’a şoförlük yaptığımı söylediğim zaman çok etkilendi çünkü gençliğinde o da Mekke’ye hacı götürüyormuş. O kadar duygulandı ki bir nevi beni evlat edindi. Ve böylece şirketimiz ile Türkiye arasında müthiş bir başarı hikayesi başlamış oldu. Ondan çok şey öğrendim; pazarlık yapmayı, ‘sıkı’ olmayı öğrendim. Siz de (Altınay Bekar) bu hikayede rolünüzü oynadınız. 15 yıl önce tanıştık ve o günden bu yana pek çok girişimler, açılışlar yaptık. İyi bir ilişki geliştirdik ve bu ilişki de piyasalara bir geribildirim niteliği taşıdı, sonuçta pazarın habere ihtiyacı var…
Vega, Türk lojistik pazarının son çeyrek yüzyıldaki gelişiminin önemli bir tanığı. Karayolu ile, RO-RO ile taşımalar yaptınız. Bugün demiryolu da taşımalarda önemli bir role sahip. Bu modları karşılaştırdığınızda neler söyleyebilirsiniz?
İşe başladığımız zaman Avrupa pazarı oturmuştu bu nedenle yeni mecralar bulmamız gerekiyordu. Ben de tüm Akdeniz’deki ithalatçıların adreslerini araştırdım. Sadece Türkiye değil; İsrail, Libya, Mısır gibi pek çok ülkeden… O günün şartları ile teleks ilanları gönderdik. Cumartesileri Avrupa pek çalışmazdı. Ünal’ın (Ergun) söylediğine göre beni özellikle cumartesi günü aramış. Telefonu eve yönlendirdiğim için de bana ulaşabildi. “Cumartesi günleri çalıştıklarına göre bu iyi bir şirket olmalı,” demiş.
Lojistikte üç şeye ihtiyacınız var: çalışkan olmalı, doğru zamanda doğru yerde bulunmalı ve şanslı olmalısınız. Bir kez ilişkiyi kurduktan sonra da onu ilerletmeli ve daha da geliştirmelisiniz. Aslında Saffet bey ile kurduğumuz sonra Cemil bey (Bayülgen) ve Cüneyt bey (Solakoğlu) ile şimdi de Sedat (Gümüşoğlu) ve Fuat (Pamukçu) bey ile yürüttüğümüz bu işbirliği mükemmel bir köprüdür.
Mercedes’in 2007 yılındaki ihalesinde kendilerine geleceğin multimodalitede olduğunu gösterip bir test yüklemesi yaptık. Onlar bu yeni konsepti ihaleye açtılar. Geliştirilen sistem ile her gün Trieste’den iki-üç blok tren kalkıyor. Biz de blok tren seferleri yapıyoruz. Hala multimodal konseptinin tam olarak bitmediğini düşünüyoruz ama şu anda gizli olduğu için açıklayamayacağım yeni konseptler üzerinde de çalışıyoruz. Bu sistem modların doğru şekilde birleştirilmesinden oluşuyor. Pazar daima fiyat baskısı altında. Daha çok gelişmek, fiyatlar nereye giderse gitsin müşterilere daha uygun teklifler sunmak zorundasınız. Daima yenilikçi olmalı, gelişmeli, ihaleyi kazanmalı ve ihale aşamasında daha düşük maliyetler sunmalısınız.
Türkiye’ye geri dönersek; daima önemli bir role sahip ve olunması gereken bir yer. Her zaman İpek Yolu’nun üzerinde oldu. İçinde bulunduğu bölge göz önüne alındığında Türkiye, lojistik açıdan doğru yerdir. Amerikalılar neden yıllardır İncirlik’te? Burası Asya, Avrupa ve hatta Afrika’nın kesiştiği yerde eşsiz bir merkez. İster demir, ister deniz veya havayolu ile olsun Türkiye inanılmaz bir üs olacak. Yeni havalimanı sayesinde İstanbul sadece bir mega kent olmakla kalmayıp uluslararası trafikte çok önemli bir kavşak olacak. Etrafındaki sorunlar nedeniyle bugünkü görünüm ne olursa olsun Türkiye’nin geleceği muhteşem olacak. Nüfusu Avrupa’ya kıyasla çok genç. Burada iş yaptığım 25 yıl içinde Türkiye’de inanılmaz bir pazar dinamiği olduğunu gördüm. U.N. RO-RO, Türkiye pazarının ne kadar hızlı ve doğru şekilde adapte olabileceğinin mükemmel bir örneğidir. Bu başarı hala devam ediyor.
Türkiye taşımacılığında yeni girişimlere de bakarak, RO-RO’nun rolünü değerlendirir misiniz? Bu geleceği olan bir yol mudur?
Evet. Ülkenin Akdeniz’deki konumu o kadar mükemmel ki… Ayrıca deniz taşımacılığı en ucuz taşıma yöntemi. Yüksek hacimli taşımalar söz konusu olduğunda başka şansınız yok. Demiryolu asla bu kapasitelere ulaşamaz, sefer sıklığı ile baş edemez. Bir RO-RO gemisinin kapasitesine ulaşmak için kaç tren gerekir, bir sayalım… U.N. RO-RO’nun büyük gemilerine 350 tane treyler yüklenebiliyor. Bu, günde en az 10 tren anlamına gelir. Komple trende 35 vagon olması gerekir. Bu vagonlar on gün boyunca yolda olacaklar. Yani 35 çarpı 10; 350 ve 10 gün de yol. Bir geminin kapasitesine ulaşmak için 3.500 vagon gerekir. Demiryolu Türkiye’nin ve bölgenin ihtiyaçlarını karşılayacak kapasiteye sahip değil. İran pazarının gerçekten de açıldığını düşünün; o zaman gemiler İran kamyonlarıyla da dolacak. Ekol ve U.N. RO-RO gösterdi ki pazarda hala boşluk var. Belki üçüncü bir hatta bile yer var. Ya da iki operatörden biri pazar payını alabilir. Ekol de, U.N. RO-RO da son derece agresif. İş büyüdüğü zaman yatırım yapmaya hazırlar ve doğru olanı yapıyorlar. Bugün tek tıkanıklık limanlar gibi görünüyor. Haydarpaşa daima sorunluydu. Pendik iyi ama limitlerine dayanmış gibi görünüyor ve Trieste tam bir felaket...
Rusya’ya iş yapıyor musunuz? Gelişmelerden etkileniyor musunuz?
Bizim Rusya ile bir sorunumuz yok. Güçlü bir Rusya departmanımız var. Ofisimizde çok sayıda Rusça konuşan eleman çalışıyor ama bugünlerde daha çok Orta Asya bölgesi ile ilgileniyorlar. Rusya çok büyük bir ülke ve her şey yavaş işliyor. İşler yeniden düzelecek ama bu kısa vadede olmayacaktır. Türk üreticiler için de en azından birkaç yılın zorlu geçeceğini düşünüyorum.
İran hakkında ne söyleyebilirsiniz?
Haziran ve Eylül aylarında resmi heyet ile birlikte İran’a gittim. Şu anda yatırım yapmıyorlar çünkü herkes kurların iyileşmesini bekliyor. O zamana kadar çok az iş beklentisi var. Şu anda bir işimiz var, 5 bin ambulans satın alınacak. Türkiye üzerinden gerçekleşecek sözleşmelerimiz var ama bunlar sadece devlet tarafından, hazır olduklarını göstermek için yapılan yatırımlar. Özel sektör ise beklemede. Umuyorum 2016’nın ortalarında işe başlayacaklar çünkü sözleşmeler ile ilgili bürokrasileri tamamlamak zaman alıyor. Ama sektör hazır, herkesin yatırım yapmak istediğini hissedebiliyoruz.
Fakat para nerede? Petrol fiyatları düşük, kur kötü durumda. Suudi Arabistan petrol pompalayarak fiyatları düşük tutuyor. Suudiler’in Viyana’da imzalanan anlaşmadan memnun olmadıklarını, o nedenle de İran’ın güçlenmesini engellemeye çalıştıklarını düşünüyorum. Tabii ki onlar daha zenginler ve nefesleri daha sağlam... Oradaki resmi yetkililerden öğrendiğime göre yabancıların yatırım yapmasını istiyorlar. Ama beklenen onca cevap varken orada kim yatırım yapar? Heyet ile İran’a gittiğimde bir röportaj verdim ve dedim ki; “Herkes uçuyor. Neden uçuyorlar? Ben ne para ne de somut sipariş gördüm. Sadece boş laf duydum.” Ama muazzam bir pazar ve nüfus Türkiye’den bile daha genç. Otuz yıl sıkıntı çektiler. Her şeye rağmen yakın bir gelecekte İran’ın büyük bir rol oynayacağına inanıyoruz.
Türkiye’de yatırım planınız var mı?
Geçen yıl hedeflediğimizden bir yıl erken olarak filoyu genişlettik çünkü İran ile çalışmaya başladık. İran ile ticaretin büyümesini bekliyorduk ama 2015 yılında bu gerçekleşmedi, neredeyse hiç iş yapmadık. Bu nedenle geçen yıl filo atıl kaldı. O nedenle şu anda İran hacminin 2016 yılında yeniden geri gelip gelmeyeceğine dair gelişmeleri izliyoruz. Orhanlı’daki tesisimiz kesinlikle artık küçük geliyor ve tam doluluk oranına ulaştık. Orası lojistik ve coğrafi açıdan bize en uygun yer olduğu için bir miktar daha arazi kiraladık. Ancak bu yüksek depolama talebi, 2015 yılında yaşadığımız Euro-5 motorlu araç patlamasına bağlı olabilir çünkü bu araçlar 2016 yılı için önceden ithal edildi. Önümüzdeki senenin durumuna bakmamız gerekiyor. Şu anda duruma bakıyor ve gözlemliyoruz, işin büyüyeceğini gördüğümüz zaman yatırıma başlayacağız. Bu, büyük ölçüde İran’a ve Türkiye’deki iç pazarın gelişimine bağlı. 2016 yılının yaz ortalarında daha fazla yatırım kararı alacağız.