Dünya ekonomisinin tedarik zincirlerinin ağırlık merkezi, Asya’ya doğru kayarken, Türkiye gibi Avrupa, Asya ve Afrika pazarlarına doğrudan bağlantılı bir ülkenin jeostratejik konumu için ancak ‘mükemmel’ denilebilir.
Kendi içinde de yeni fırsatlar sunan bir pazar büyüklüğüne sahip olan Türkiye, Avrupa için neredeyse küçük Çin gibidir. Dünyanın fabrikası Çin, kaliteli üretim ve erişim isteyen bazı ürünler için Avrupa’nın fabrikası da Türkiye’dir. Türkiye aynı zamanda oldukça hızlı hareket edebilen, çabuk uyum sağlayan, gelişme ve değişimlere anında yanıt verebilen rekabetçi bir pazardır. İşbirliklerine yatkın ve alışkın bir iş dünyasına sahip olan Türkiye, ayrıca kaynaklara yakınlık, yetkin ve becerikli iş gücü bulma açısından da avantajlar sunmaktadır. Bankacılık sistemi de oldukça güçlüdür. Kısa transit süreleriyle Avrupa ve Ortadoğu arasında yer alan ülkenin konumu, taşıma süresi ve maliyetlerini azaltan önemli bir avantajdır.
Bunların hepsi iyi güzel fakat kuralları koyanlar yolların işleyişini de belirliyor. Savaşlar yolları değiştiriyor. Hastalıklar, haydutluklar, doğa koşulları da zaman zaman dönüştürücü sonuçlar doğurmaktadır. Köprüyü kime yaptırdığınız, ekipmanı kimden aldığınız, krediyi nereden kullandığınız, savaşta kimden yana olduğunuza kadar çok farklı dinamikler, yatırımlarınızın dünya tedarik zincirindeki değerini ve önemini etkileyebiliyor.
Önce İran, şimdi Rusya’ya yönelik yaptırımlar, İsrail’in Gazze saldırıları havada, denizde ve yer yer karada yol tercihlerini etkilemiş ve önemli değişikliklere de yol açmıştır. ‘Ben falanca ülkeye uygulanan ambargoya katılmıyorum’ deme lüksünüz olabilir ama bu lüksü kullanmanın bedelini ödemek şartıyla... Rusya yaptırımlarına ilişkin son günlerde ard arda gelen açıklamalar ve Türkiye’yi öne çıkartan iddialar, başta deniz taşımacılığı olmak üzere ciddi yaptırımlar gelebileceğine ilişkin işaretler vermektedir.
Küresel dinamikleri dikkate almayan bir ulusal lojistik politikasının başarısı şansı yoktur. İran yaptırımlarına ilişkin istisnaların aşılması, benzeri şeylerin Rusya ilişkilerinde yaşanması, İsrail ile yaşanan sorunlar, Zengezur Koridoru’nun kapalı olmasından çıkar uman İran’a karşılık, koridorun açılması için çalışan Türkiye’yi; kendi ticareti kadar küresel ticaretten de pay almasını sağlayacak lojistik alt yapı yatırımlarını, tekrar tekrar değerlendirerek adım atmaya zorluyor. Dev bir havalimanı yapıyorsan onu doldurmalısın. Çevrenle aran iyi olacak ki uydu havalimanlarından karayolu yük bağlantıları oluşturabilmelisin. Hava hatları açık ve akışkan olacak ki, insan trafiğinin yarattığı ekonomiden yararlanabilesin. Göçmen deposu olmayacaksın ki araçların kapılarda didik didik aranmasın, günlerce kuyruklarda bekletilmesin. Ülkenin yaşam koşulları vatandaşlarını tatmin edecek ki vize kuyruklarında aşağılanmayacaksın. Ne yazık ki son yıllardaki para ve maliye politikaları nedeniyle artan enflasyon ve değerini koruyamayan TL ile birlikte artan işçi maliyetleri işçilerin yaşam standardını artırmamış olsa da üretim maliyetlerini artırmıştır. Ülkeye doğrudan yabancı yatırım gelmezken, yerli yatırımcılar bile özellikle Kuzey Afrika ülkelerine hatta Almanya gibi ileri ülkelere yatırım yapmaya başlamıştır. Bunda güvenlik kaygıları, göç nedeniyle duyulan sosyal memnuniyetsizlik ve daha iyi yaşam arayışları kadar, gidilen ülkelerin çekici önerileri de etkili olmaktadır.
Oysa Türkiye yolları, köprüleri, hava ve deniz limanları, dinamik üretim potansiyeli, yetkin insan gücü, üretim merakı ve kapasitesi, iş yapma becerisi ve arzusu, işbirliğine yatkınlığıyla ideal bir endüstriyel üretim, yatırım ve lojistik ülkesidir. Her ülkenin doğal olarak pay kapmaya çalıştığı dünya ticaretinden belki de hak ettiğinin en azını alan ülke de ne yazık ki Türkiye’dir.
İlker ALTUN
ilker@aysberg.com
Kargohaber Dergisi (Sayı:305)