2050 yılı itibariyle dünya çapında kent içi nüfusun yüzde 50 oranında artması bekleniyor ve tabii ki bunun trafiğe doğrudan etkisi olacaktır. Malların trafiği söz konusu olduğunda da basit bir formülle belirtmek gerekirse daha fazla insan eşittir daha fazla tedarik ve atık hizmeti demektir. Değişen tüketici davranışları ve bunlara bağlı online alışveriş, aynı gün teslimat, yüksek iade oranları gibi konular da malların sürekli olarak yollarda hareket halinde olmasına sebep oluyor. Almanya’da yılda 3 milyardan fazla paket teslim ediliyor ve bu rakamın 2021 yılında yüzde 30 oranında daha artması bekleniyor. Bir yandan da şehirlerdeki emisyon yönetmelikleri de daha sıkı hale geliyor ve bu biz ticari araç üreticileri için şehir içi taşımacılığı daha sürdürülebilir kılmak ve böylece şehirlerde trafiğin felce uğramasını önlemek anlamına geliyor. Yakın bir zamanda Traton Group olarak adlandırılacak olan Volkswagen Ticari Araçlar grubumuzda çalışan meslektaşlarımız ile birlikte kendimize “Şehirler ne ister – 2030 yılında şehir lojistiğinin uygun ve anlaşılabilir taslakları nelerdir” diye sorduk ve bir çalışma geliştirdik. Bu çalışma vatandaşları, politikacıları kapsıyor, uzmanları, şirketleri, kent içi dağıtımdan etkilenen tüm tarafları bir araya getiriyor. Bu insanlar dört farklı senaryo oluşturmak için birlikte atölye çalışmaları yaptılar ve bu senaryolar bin 835 vatandaş ve 175 karar verici tarafından değerlendirildi. Dört senaryoyu incelediğimiz zaman çalışmaya katılanların akıllı dağıtım konseptlerine güvendiğini ve aynı zamanda elektromobilitenin, akıllı dijital ağ bağlantısının önemli olduğunu görüyoruz. Birinci senaryoda 2030 yılında şehir içi dağıtım trafiği elektrikli araçlar ile belediyeye ait lojistik hizmetler tarafından yürütülebilir. Paket dağıtım hizmeti veren şirketlerin rekabeti ortadan kalkar, belediyeler yaş ortalaması artan toplumlarda sayılarının artması beklenen hareket imkanı kısıtlı insanlar için yiyecek dağıtım hizmeti de verebilir. Vatandaşlar bu senaryoya sempati duymakla birlikte belediyelerin etkin şekilde organize olup olamayacakları konusunda şüpheye sahipler. Birinci senaryoya karşın ikinci senaryoda şehirlerdeki lojistik sağlayıcıların gönüllü işbirliği söz konusu. Belediyeler şehir lojistik merkezleri kurup sürece dahil olan herkesin işbirliği yapabilmesi için uygun şartları oluştururlar. Kurye, ekspres ve paket servis için ortak bir araç filosu oluşturulur ve bugün olduğu gibi büyük bir apartmana günde 3-4 farklı dağıtım hizmeti gelmez. Alternatif olarak son aşamada bölgedeki mini merkezlerden son dağıtım noktasına elektrikli bisikletler ile teslimat yapılabilir. Bu senaryoda işbirliğine katılması ve dağıtım sürecinin tasarlanmasına örneğin daha toplu siparişler vermek suretiyle daha fazla dahil olması gerekir. Alışveriş verilerinin toplu teslimatları organize edecek olan şehir lojistik merkezlerine gönderilmesine izin verirler. Üçüncü senaryoda şehirlerin, endüstrinin ve dijital ekonominin şehir lojistiği için çözümler üreteceği bir İnovasyon Laboratuvarı öngörüyor. Örneğin bir uygulama toplu taşıma ile mal taşımasının işbirliği içinde yapılması olabilir. Otobüsler ve diğer ulaşım araçları düşük kapasite kullanımı ile zaman zaman lojistik görevleri üstlenebilir. Şehrin içindeki bazı alanlar şehrin sakinleri için daha fazla rekreasyon alanı yaratılması için özel araç trafiğine kapanabilir. Vatandaşlar bu senaryoyu olumlu olarak değerlendirse de diğer paydaş gruplar devlet zoruyla kısıtlamalardan rahatsızlık duyuyorlar. Son olarak dördüncü senaryo hem yolcu hem de mal taşımaları için yeraltı taşıma sistemlerinin olasılığını araştırıyor. Bu, devasa bir pnömatik posta sistemi oluşturmak suretiyle yerin üstündeki alanlarda rekreasyon değeri yaratabilir. Bu senaryo genç nüfusa çok cazip gelse de daha yaşlılar özel ulaşımdan tamamen vazgeçmek istemiyorlar. Buna özellikle şüpheci yaklaşan kesim de belediyeler ve bu bir sürpriz değil çünkü inşaat süreçleri çok uzun ve son derece pahalı olacaktır. Bu sonuçta çok gerçekçi bir senaryo değil. Bu senaryolar içinde en fazla kabul göreni 2’nci senaryo ve bu da bize şehir lojistiğinin zorluklarının üstesinden gelmek istiyorsak bütün tarafların işbirliği yaptığı, belediyelerin yasaklar ile değil işbirlikçi çözümler ile şehir trafiğini düzenlediği bir çözümü işaret ediyor. Biz de OEM’ler olarak ev ödevimizi yapmak zorundayız. Alternatif ve emsiyonsuz motorlar olmadan şehirlerde bir gelecek söz konusu değil. MAN olarak biz sadece bir ticari araç üreticisinden sürdürülebilir ve akıllı taşıma çözümleri üreticisine dönüşüyoruz. Bu çalışma bize bunu bir kez daha göstermiş oldu.”