Sıra Vietnamlılara geldiğinde okla helikopter düşüren Rambo yeterli oldu. Yeni dünya düzeninin attığını vuran kovboyları ise Gates, Zuckerberg, Musk ismiyle ve kanlı canlı olarak çıktı karşımıza... Bu modern kovboylar, özel destekli dev proje şirketlerini yönetiyorlar.
Amerikan uydurması kahramanların hafızalardan yok ettiği Herküllerin, Tarkanların sonu nasıl olduysa, yakın dönemin efsaneleri de aynı sona uğramaya başladı. ABD’nin hışmına direnmek için İran halkının Zaloğlu Rüstem’den çok Putin’e güvendiği bir döneme girdik. Mitolojik kahramanları yok edilen ulusların modern dönem kahramanları da 21. Yüzyıl’ın kıyımından nasibini aldı.
Halklarının kurtarıcı olarak görüp saygı duyduğu ve etrafında birleştiği ulusal kahramanların yerle bir edildiği örnekler yaşıyoruz. Birazcık Che Guevara ismi sürse de onun da neredeyse turistik bir metaya dönüştüğünü görüyoruz. ‘Che’ deyince milyonlarca genç belki de onun için ‘repçi’ ya da ‘popçu’ diyecektir...
Emperyalizme karşı ulusal kurtuluş savaşı verilebileceğini dünyaya kanıtlamış, pek çok ülkenin direniş mücadelesine esin kaynağı olmuş, çocuk yaşta çıktığı atının sırtında yedi düvelde savaş vermiş bir askere, diplomata, bilim adamına, siyasetçiye, gerçek bir lider ve kahramana sahip Türkler bile; Atatürk gibi bir dehanın heykelini kırarsa, bu coğrafyada kimsenin işi kolay değildir...
İkinci dünya savaşı koşullarında Avrupa’ya yerleşen ABD, Avrupa’yı kalkındırma kapsamındaki Marshall projesiyle reorganize ettiği liberal yeni Avrupa düzenini genişleterek Türkiye’yi de kapsama alanına aldı. Hepsi kendine çalışan NATO, BM, çok partili sistem derken ülkenin geleceğini yeniden dizayn etti. Örgütlü mücadele bilinci gelişen ve giderek güçlenen emperyalizm karşıtı gençlik hareketlerini önleyemeyince, zaten kendi desteklediği koşulları, 12 Eylül darbesinin gerçekleştirilmesi için gerekçe olarak kullandırdı.
Türkiye sorunları aştıkça yenileri daha büyük dalgalar halinde geldi. Doğu Bloku’nun dağılması, Avrupa’nın orta yerinde yaşanan Yugoslavya Savaşı, Körfez Savaşı, Arap Baharı derken Suriye ile Türkiye, göç ve göçle mücadele temelinde neredeyse iç içe geçti. Kanlı canlı savaşlar bir yana Trump sonrası ABD’nin dünya ve Ortadoğu politikaları ile Türkiye ilişkileri sancılanmaya başladı.
Önü alınamayan döviz kurları ile sokaktaki vatandaşın da meşgalesi haline gelen ekonomik istikrarsızlık, ülkeden sermaye kaçışı ve durgunluk beklentilerini artırdı. Sorunlar arttıkça önlemlerin etkisi azaldı. Türkiye hızla çıkması gereken yere sert bir şekilde inmiş olup bu sayede alacağı ivme kadar hızlı şekilde dipten çıkacaktır. En büyük temenni ve beklentimiz bu olmalı.
Nitekim ihracat rakamlarına olumlu yansıyan döviz kurları, cari açık için de bir ölçüde katkı sağladı. İhracatı ithalata dayalı bir ekonomide bu eğilimin sürdürülebilmesi güç olsa da imkansız değil. İyi gelen bazı rakamlara, enflasyon ve işsizlikle mücadele konusundaki adımlara, yatırımları özendirecek ve yabancı sermaye girişini teşvik edecek önlemlere bakarak umutlanmamak elde değil. Bir de üst üste gelen seçimlerin etkilerinden kurtulabilirsek en azından biraz daha ileriyi görmek mümkün olacaktır. Bu ekonomik seferberliği güçlendirmek için lojistikçiler de dahil, katkısı olacakların yapabileceği ne varsa ortaya koyması gerekiyor.
İlker ALTUN
ilker@aysberg.com
Kargohaber Dergisi (Sayı:242)