Çin ve Hindistan’da yapılan daha ucuz tekstil üretimi, Amerikalı ve Avrupalı şirketleri Uzakdoğu’dan hizmet almaya yöneltti. Bu arada Türkiye, tekstil sektöründen kaybettiği döviz girdisini otomotiv ile kapatmaya başladı. Bu arada birçok tekstil üreticisi ya başka sektörlere yöneldi ya da iflas etti.
Aslında sektör bu noktaya gelmeden önce gerekli önlemler alınsaydı bugün Türk tekstil sektörü çok farklı bir konumda olabilirdi. Özellikle marka yaratma ve moda ile paralel hareket eden konfeksiyon üretimine odaklanma konusunda hızlı davranılsaydı bugün otomotivden elde ettiğimiz ihracat geliri kadar da tekstilden elde ediyor olabilirdik. Fırsat kaçmış gibi görünse de bu konuda hala yapılabilecek şeyler olduğunu söylemek mümkün. Çünkü Türkiye lojistik hizmetlerin hızlı ve ekonomik olması açısından rekabetçi gücünü hala koruyor. Coğrafi konumunun sağladığı bu avantaj, hızla gelişen lojistik sektörünün sunacağı inovatif ürünler ve hizmetler ile desteklendiğinde ortaya çok iyi sonuçlar çıkacaktır. Nitekim global ekonomik kriz başlamadan önce Uzakdoğu’dan alım yapan birçok Amerikalı ve Avrupalı tekstil müşterisi, Türkiye’nin lojistik avantajı nedeniyle alımlarını Türkiye’den yapmaya başladı.
Bu arada tekstil sektöründeki lojistik hizmetlerin outsourcing oranı da tekstil lojistiğinin gelişimini etkiliyor. Bu konuda isteğin yurt dışında olduğu kadar yaygın olmadığını belirten Balnak Pazarlama ve Satış Direktörü Emre Yenal, “Öncelikle çoğu Türk perakendeciler aslen imalatçı ve eski ihracatçılar; dolayısıyla ürüne hep yakın olmuşlar ve ürün ile iç içe yaşamışlar. Perakendeci kimlikleriyse henüz bu alışkanlıktan kurtulmaları için daha çok yeni. Bu konuda Türkiye’de yatırım yapan yabancı firmalar ve de imalatçı olmayan perakendeci Türk firmalar dış kaynak kullanımına öncülük ediyorlar. Ancak perakendeci doğru ürüne, doğru satış lokasyonuna ve metrekareye ve de doğru fiyata konsantre olmalı diye düşünüyorum. Halbuki Türkiye’de binlerce metrekare üzerinde milyonlarca ürünü depolamayı ve elleçlemeyi tercih eden perakendeciler mevcut. Ama eminim kısa vadede dış kaynak kullanımı daha fazla tercih edilen bir iş modeli haline gelecek. Zira bir operasyonun 3. bir şirket tarafından ifa edilmesi bu hizmeti alanlara bir çok avantaj getiriyor. Mesela performansın garanti altına alınması, artan hacimlerle düşen birim maliyetler gibi. Biz lojistikçilerin de bu avantajları perakendecilere anlatabiliyor olmamız gerekiyor” dedi.
Tekstil taşımacılığının, zamana karşı yarış gerektiren, hem ürünün hem de ürünle ilgili bilginin çok hızlı bir şekilde ilgililere ulaştırılması gereken bir sektör olduğunu ifade eden OMSAN Lojistik Genel Müdürü Osman Küçükertan, dolayısıyla depodaki ürünlerle ilgili online stok kontrolü ve sevkiyat halindeki malzemelerle ilgili gerçek zamanlı pozisyon bilgisinin verilmesinin tekstil lojistiğinde önem taşıdığını söyledi.
Bir lojistik firmasının, tekstil taşımacılığı konusunda etkin bir hizmet sunabilmesi için gerekli uluslararası partner ağını ve bilişim altyapısını kurması, müşteri odaklı personel, tekstil taşımacılığına uygun araç, depo ve ekipman alt yapısına sahip olması gerektiğini kaydeden Küçükertan, “Bunların dışında en az bu konular kadar önemli diğer bir konu da son kullanıcı maliyetinin minimuma indirilmesidir. Çok hızlı değişen pazar şartlarına daha hızlı adapte olup rekabetçi olmak isteyen firmaların asıl işlerine odaklanarak kaynaklarını ve enerjilerini taşıma, depolama, dağıtım hatta ambalajlama, etiketleme gibi işlerle tüketmemeleri gerekir. Amerika ve Avrupa’da tekstil firmalarının lojistik süreçlerinde dış kaynak kullanma oranlarının yüksek olduğunu biliyoruz. Ancak Türkiye’deki dış kaynak kullanım oranı henüz yeterli seviyelere ulaşmış değil. Bu bilincin oluşturulmasında hem lojistikçilere hem de devlete önemli görevler düştüğünü düşünüyoruz” dedi.