Gelişmiş ekonomilerin gelişiminde lojistiğin katkısı ve hacmi büyük bir açıklıkla görülmektedir.
Türkiye’de GSMH içinde lojistiğin payı kimilerine göre yüzde 10 düzeyinde olsa da tedbiri elden bırakmadan henüz yüzde 8’ler düzeyinde olduğu hesaplanabilir. Bu durumda, 2012 yılında GSMH’sı 786 milyar dolar olan ülkemize lojistiğin katkısı 63 milyar dolar civarında olmuş. Bu rakam sektörün büyüklüğüne dair fikir verirken gelecek dönemler için de vizyon oluşturuyor.
Genel ekonomisine paralel biçimde lojistikte de gelişme aşamasında olan Türkiye, bir yandan da dünyanın lojistik endüstrisinden pay alma mücadelesi veriyor. Ancak Türkiye uzun yıllar ulaştırma modları açısından sorun yaşamış halen de yaşayan bir ülkedir. Bir yandan da yeni projeler umut veriyor. Özellikle son yıllarda artan çevre bilinci ve taşımacılıktan lojistiğe doğru giden sürecin gereksinimleri sayesinde bu dengenin kısmen oluşmaya başladığını gözlemleyebiliyoruz.
Demiryoluna yönelik çözümler, serbestleşme ile birlikte yeni umutları yeşertmeye başladı. Sanayi bölgeleri ve ülkenin pek çok yerinde oluşturulmaya başlanan lojistik üsler planlanırken demiryolu bağlantılarına özen gösteriliyor. Bu çabalar demiryolunun etkin biçimde kullanılmasına yönelik beklentileri yükseltiyor.
Denizyolu gerek hacim gerekse hız olarak karayolunu dengeleyecek bir yapıda olmamasına rağmen uzak mesafeli uluslararası ticaretin en hacimli enstrümanı olmaya devam edecektir. Çok daha küçük bir pazar olan havayolu taşımacılığında da hızlı bir gelişimden söz edebiliyoruz.
Türkiye karayolunda kendi içinde olduğu kadar bölgesinde, hatta tüm Avrupa ve Orta Doğu’da güçlü, esnek ve girişimci ülkelerden biri olarak varlığını devam ettiriyor. Ancak bu durumun Türkiye’nin uluslararası rekabette çeşitli sıkıntılarla karşılaşmasına engel olmadığını yakından biliyoruz. Türk ihraç ürünlerinin özellikle temel alıcılarımızdan olan Batı Avrupa ülkelerine karayolu ile gidişinde büyük sıkıntılar yaşanıyor. Geçiş kısıtlamaları, Türkiye’nin ihracatını önemli ölçüde zorlaştırırken aynı zamanda pahalı hale getiriyor ve taşımacılarımızın içinde olduğu rekabet ortamını daha da sertleştiriyor.
Ülkelerin ulaştırma politikaları, altyapıları ve teknolojileri, ekonomik faaliyetlerin fiilen gerçekleşmesinde en önemli katkıyı sunuyor. Ulusal ölçekte pazar bütünlüğünün sağlanması, uluslararası alanda ise global ekonomi ile entegrasyon ancak gelişmiş bir lojistik sektörü ile gerçekleşebilir.
Lojistik, endüstriye ve elbette insana hizmet etmelidir. Lojistik üsler de; havalimanı, köprü, gar gibi ulaşımın altyapı tesisleri de bu mantık içerisinde kurgulanmalıdır. Evet, Türkiye’nin artan nüfusu ve gelişen ekonomisi, lojistik ihtiyacında hızlı bir artışa neden olmaktadır. Bu ihtiyacı karşılarken atılan ilk adımları oluşturan köprülerin, hava ve deniz limanlarının sayılarından çok; yerleri, yerleşim biçimleri ve arka planları önem taşımaktadır. Yaşam alanları, endüstri ve lojistik üsler ile ulaştırma alt yapılarının entegre olarak kurgulanması, üretilen çözümlerin de sürdürülebilir olması bu anlamda geleceğe giden yolların kesintisiz olmasını sağlayacaktır.
İlker ALTUN
[email protected]
20 Ocak 2014
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.