Elbette var. ‘Ben daha uzağa giderim’ diyen bazı liderler, saçmalıkta yeni yeni icatlar çıkartıyorlar. Mesela Türkmenistan’da ‘Korona’ demek bile yasak. Salgının ilk zamanlarındaki İran ve kısmen Brezilya gibi ayrı telden çalanlar da var ama sanki onlarınki biraz da çaresizlikten üretilmiş saçmalıklar gibi duruyor.
Korona; kitlelere, aynı anda aynı şeyi yapmayı öğretiyor. Özellikle geri kalmış toplumlar, parçalanmış toplumlardır. İbadet dışında; hayata, yaşama, üretime ilişkin durumlarda birlikte hareket edemezler. 1 metrelik 20 kuyu yerine 20 metrelik 1 kuyu örneği bu tür toplamların davranışını en etkili yoldan anlatıyor. İşte bugünlerde korona bunu değiştiriyor...
Korona sadece mevcut sağlık, sosyal ve ekonomik düzeni etkilemedi, politik düzeni de kökünden etkileyecek. Yaşanan deneyimler açıklık ve şeffaflığın güven duygusunu nasıl beslediğini, dedikodu kazanı gibi kullanılan internet çöplüğünde kaybolmayı nasıl önlediğini ortaya koyuyor. Toplumlar aynı zamanda yerel yönetimlerin önemini, birlikte karar almanın gücü ve otoriter sistemlerin çözümlerinin bir illüzyondan ileri gitmediğini görüyor. Wuhan’a hapsedilmeye çalışılan korona bütün dünyayı gezerken halk evlerine kapatıldı. İnsanlar birlikte alınmayan bir kararı uygulamamakta direndi. Hindistan’da sopalarla kovalanan vatandaş ne olduğundan bile habersiz...
Salgın bir yandan insanları aynı hedefe doğru birlikte hareket etmeye yönlendirirken, doğru bilgilendirme ve yönlendirmeden yoksun kesimleri de aykırılıklara itebiliyor. Uygulanmaya çalışılan ‘akla’ ortak olmayınca, uymuyor işte. Ortaya çıktı ki; açıklık ve ortak akıl, geleceğe bakarken en çok başvurulacak şeyler olmalıdır.
Evlerine kapanan ‘aile’nin, kapitalist toplum inşasının en önemli yapı taşını oluşturduğunu, sahiplenmenin başlayıp biriktirmenin ilk tohumlarının atıldığı birimin aile olduğunu unutmamalıyız. Burada yaşanacak olan kaçınılmaz değişim, yenilmiş gibi görülecek olan virüsün belki de en büyük ‘kazanımı’ olacaktır. Tüm dünyanın ortak yaşadığı böylesine bir salgının, aileden sınıfsal kökenlere doğru bir değişim yaratması beklenmelidir.
Her şeyi sorgulatan virüsün; ‘toplu korunma, hep birlikte hijyen, tek tek ama birlikte, kalabalıkta tek başına’ gibi çoğaltabileceğimiz tüm durum ve pozisyonlarından sonra toplumun elinde kalan tek gerçek; ‘en büyük sorunu ancak birlikte çözeriz’ bilinci olacaktır. Bu, sosyal olduğu kadar politik davranışlara da etki edecektir. Kimse kendi sorununun çözümünü bir başkasından beklemeyecek.
Tarihte yaşanan büyük salgınlar, göçler, savaşlar sonrasında toplumlar geçmişlerinden, geçmiş alışkanlık ve yaşayış biçimlerinden kopmuşlardır. Bu çaptaki bir dalga; tüm insanlığı nasıl bir dünyada yaşamak istediğini tekrardan düşünmeye zorlayacaktır.
İnsanlık şimdiki ağır yük ve sorumluluklarıyla birlikte yürümeye çalışabilir elbette. Ya da hafiflettiği yaşam alışkanlıklarıyla yeni bir kulvara girer ve ‘ruhunu geride bırakmadan’ yürür.
İlker ALTUN
[email protected]
Kargohaber Dergisi (Sayı:257)
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.